Dünya hızla gelişirken bu gelişme yoğun bir değişimi de beraberinde getiriyor. Değişimin en hızlı olduğu alanlardan biri olan Medya, eğer kontrol elden bırakılırsa onu takip eden milyonlarca insanın kendisini savunması gereken bir canavara dönüşebiliyor. Küresel düzeyde Medya kavramını konuşmak için Türkiye medyasının önemli isimlerinden biri olan Mehmet Nilüfer’le özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Bir medya mensubu olsa da, medyanın sınırsız bir özgürlüğü olmaması gerektiğine inanan Ahaber Muhabiri Mehmet Nilüfer, gelinen süreçte sapla samanın karıştırılmak istendiğine dikkat çekiyor:
“Sınırsız Özgürlük kavramını ilk kez 2001 yılında ABD’nin Afganistan’a güya bir teröristi yakalamak için başlattığı operasyonun ismiyle duymuştum. Henüz 13 yaşındaydım. Bu kavram üzerine çok düşünmüştüm nedense. Özgürlüğün sınırları olmayabilir miydi gerçekten? Bunu düşünmüştüm. Sonra hayatın her alanını gözümün önüne getirdim sırayla. Ancak haftalar, aylar hatta yıllarca düşündüğüm bu konuda hep bir yerde kaldım. Yani dünyevi hiçbir şey ‘sınırsız’ değildi. Birileri yanlış anlayabilir ama medya da sınırsız özgür değil.”
Neden birileri yanlış anlayabilir?
“Maalesef hayatımızdaki birçok kavrama, sadece istismar etmek için yaklaşanlar var. ‘Medya Özgürlüğü’ kavramı da bunlar arasında. Yani bir kişiyi, bir grubu veya kesimi hedef almak isteyenler bu kavramı suistimal ederek belli yönlendirmeler yapmak istiyorlar. Oysa ki medyada da sınırsız özgürlük olamaz, medyanın da bir sınırı vardır ve olmalıdır. Bir saplantılı haber müdürünün isteğine göre; bir evde giyinen bir insan da haber değeri taşır. Ne yapacağız peki? “Medya sınırsız özgürdür, tabi ki herkesi camdan gözetleyebiliriz” mi diyeceğiz? Bu çok saçma. Herkes empati yapmalı ve sınırlar ona göre çizilmeli.
Peki size göre Medya Özgürlüğü nedir?
“Ben karakterim gereği çok sorgulayan, eleştiren ve araştıran bir yapıya sahibim. Çünkü dünyanın ve ülkemin ancak her katmanda eleştirel düşüncenin yerleştiği bir yapıya kavuştuğunda yükseleceğine inanırım. Ancak bu eleştirinin de sınırları olmalı. Mesela vicdan olmalı, etik olmalı, empati olmalı bir insanda. Eleştiri yaparken de bunları göz önüne almalı. Bana göre medya özgürlüğü de eleştirebilme özgürlüğüdür. Ama yapıcı, hukuki, ahlaki ve empati yaparak yani kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak yapılacak bir eleştiri özgürlüğü.”
Gelecekte nasıl bir medya öngörüyorsunuz?
“Bu sorunun cevabını ben değil geleceğin sahipleri yani gençler verecek. Onlar kendilerini nasıl yetiştirirlerse ve nasıl bir insani donanıma sahip olurlarsa medya da o şekilde bir kıvam alacak. Bu yüzden ben davet edildiğim her okula üşenmeden gidiyorum. Gençlerle görüşüyorum ve onlara medya sektörünü anlatıyorum. Medya okuryazarlığının önemini izah etmeye çalışıyorum.”
Medya Okuryazarlığını nasıl tarif ediyorsunuz?
“Medya okuryazarlığı, medyada yer alan her şeyi belli bir süzgeçten geçirerek doğrusunu, yanlışını, iyisini, kötüsünü, o haberin yapılma sebebini, o yazının yazılma amacını, toplumda oluşturduğu etkiyi ölçme becerisini kazanıp medyada yer alan verileri analiz etmek ve o medya verilerine karşı nasıl adım atmak gerektiğini belirlemektir. İşte bu yüzden medya okuryazarlığı hayati bir kavramdır. Zira geride bıraktığımız yıllar, medya organlarının yalan yanlış yönlendirmesiyle utanılacak şeyler yapmış halk yığınları, bilinçsiz yapılan yayınlarla travmaya uğramış insanlarla doludur. Bahsettiğim süzgeç bu yüzden çok önemli.”
Sizce medyanın insan hayatında ne kadar ömrü kaldı?
“Medyanın tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Zira medya, iletişim ihtiyacının karşılanma yoludur. İnsan sosyal bir varlıktır ve bu yüzden iletişime hep ihtiyacı olacaktır. Bundar yüzbinlerce yıl önce mağara duvarlarına çizilmiş resimler de medya örneğiydi, bugün tabletinden çocuğuyla yazışan annenin mesajı da medya örneği. Yıllar geçtikçe medya organlarının yapısı değişti. Bu doğru… Ancak medyaya olan ihtiyaç, ontolojik olarak hiç değişmedi. Medya insan yaşamı sürdüğü müddetçe, yaşamını sürdürecek.