Güçlendirme’ ifadesi özellikle 1999 depreminden sonra daha çok hayatımızda yer almaya başladı. Depremde az hasar görmüş veya depreme dayanıklılığı olmadığı düşünülen binalar için güçlendirme kavramı öne çıkmıştı. İki yıldır yaşadığımız salgın sürecinde de güçlendirme ifadesine sıklıkla rastlıyoruz. Kovid-19 virüsü, bağışıklığı zayıf olan insanları daha çok etkilediği için bağışıklığı güçlendirmek gerekliliği üzerinde hassasiyetle duruluyor.
Güçlendirme fiili, bir zayıflık ve karşı saldırı karşısında önem arz eden bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. 2017 yılında Anayasa’da yapılan değişikliğin halk oylamasıyla yürürlüğe girmesinin ardından Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi. 2018 Haziran’ında yapılan seçimlerin ardından yeni sistemin ilk hükümeti kuruldu.
Anayasa değişikliğine Meclis’te karşı çıkan CHP öncülüğündeki muhalefet, meydanlarda da halktan değişikliğe ‘Hayır’ oyu vermesini istedi. Ancak sandıktan ‘Evet’ çıktı ve değişiklik yürürlüğe girdi. CHP öncülüğündeki muhalefet, Anayasa değişikliğini bir türlü içine sindiremediği için geriye dönüş arayışlarına hızlı başladı.
MEZARLIKTAKİ YERİNİ GÖSTERDİLER
Geriye dönüş için icat ettikleri kavram “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” oldu. Niye ‘güçlendirilmiş’ ifadesi kullanılıyor? Çünkü Türkiye’nin canı, normal zannedilen parlamenter sistemden çok yandı. Bu konudaki kötü hatıraları canlandırır diye ”güçlendirilmiş parlamento” ifadesini dillendiriyorlar.
Türkiye’de parlamento veya Meclis ciddi saldırılara maruz kalmadı mı? Bu saldırıların nedeni zayıflık mıydı yoksa milletin iradesine duyulmayan güven miydi? 1950 seçimlerinden beri milletin iradesini bir türlü içine sindiremeyen bir zümre hep olmuştur. “Bizi Hasolar-Memolar mı yönetecek” diyen bu zümre parlamentoya ilk saldırıyı 1960 darbesiyle gerçekleştirdi.
Meclis’i kapattılar, tekrar açınca da adına Kamutay dediler. 1961 seçimlerinin ardından milletvekillerinin seçeceği Cumhurbaşkanı adayının alnına silah dayadılar, mezarlıkta mezar yerini gösterdiler.
SAVAŞ UÇAKLARININ GÖLGESİNDE SEÇİM
1965 seçimlerinde bütün entrikalara rağmen Parlamento’da büyük çoğunluk elde eden Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi’ne Cumhurbaşkanı seçtirmediler. Bir gün önce emekli olan Genelkurmay Başkanı bir gün sonra Parlamento’nun hür(!) iradesiyle Cumhurbaşkanı seçildi.
1969 seçimlerinde yine büyük zaferle çıkan Demirel, 71’de şapkasını alıp gitmek zorunda kaldı. Demirel’in gidişinin ardından hürriyetine kavuşan (!) Parlamento, özgür iradesiyle CHP’den ayrılan Nihat Erim’i Başbakan ilân etti. 1973’te Meclis, Cumhurbaşkanı seçerken, savaş uçakları Parlamento binasının üzerinde sevinç gösterileri yapıyordu.
Bugün “Güçlendirilmiş Parlamento” sisteminin sözcülüğünü yapan CHP, 2007 yılında Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmeyerek, darbeye zemin hazırlamak için meydanlara inmişti. “Güçlendirilmiş Parlamento” sisteminin bir diğer öncüsü Meral Akşener, 15 Temmuz darbe ve ihanet girişimi öncesinde “Ayın 15’inden sonra her şey değişecek, ben başbakan olacağım” diyerek, darbe başarılı olsaydı Nihat Erim’in o dönem üstlendiği göreve yeni konjonktürde talip olduğunu açıkça ilân etmişti.
“GÜNEŞ MOTEL’LER OLMAYACAK” DEYİN
Parlamentoyu güçlendireceklerini ileri sürenlerin kendilerini boşa yormasına gerek yok. Sadece bir konuda söz versinler yeter. Geçmişte Parlamento’yu zayıflatan şeyler nelerdi… Darbe, muhtıra, Güneş Motel operasyonu, rüşvet, tehdit, şantajla milletvekillerinin iradesinin gasp edilmesi gibi hususlardan uzak duracaklarına söz versinler, Parlamento o zaman zaten çok güçlü olur.
Dün Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmeyenler, bugün “Güçlendirilmiş Parlamento” diyorsa, sormak lazım: Kime karşı güçlendirecekler Parlamento’yu…
YENİŞAFAK