...

“Mehdi”yi Beklerken Türkiye

Türkiye Materials 29 Ekim 2015 15:08 (UTC +04:00)
“Mehdi”yi Beklerken Türkiye
“Mehdi”yi Beklerken Türkiye

Trend takip edin

Metin Boşnak- Gazetesiz yazarı


Türkiye'de gelecek on yıla damga vuracak siyasî, iktisadî ve diplomatikyapının, sadece içte oluşan dinamiklerle açıklamanın imkânsız olduğunu düşünüyorum.

Yörünge stratejisi izlemeye devam edecek gibi görünen Türkiye, merkez üssü olma çabalarında başarısızlıklarla karşılaşmaktadır. Cüretkâr çıkışların, daha çok iç siyasetin seyisliğini güçlendirmeye yönelik olduğu ve maalesef dışarıda özürlenmelere dönüştüğü aşikârdır.

Türkiye'nin stratejik yörüngesinde olan ülkelerle olan ilişkisi, duygusal bir "katarsis"le sınırlı olarak kalmakta, bu durum da Türkiye'ye diplomatik faydadan çok yeni yükümlülükler getirmektedir. Türkiye hâlâ haklı olduğu konularda bile davasını, mahkeme reisiyle değil, mübaşirle müzakere etmeye çalışmaktadır...

Anlaşılan o ki, Dışişleri, dış ticari ilişkileri artırma çabasına yönelik olarak çalışmaktadır. Diplomatik başarıların en büyüğü bir süredir, hükümetin halka gösterdiği çok diplomatik tavırdır. Hükümet hâlâ, iç siyasette gebe kaldığı bir cemaatin nasıl olup da hükümet başkanı üstünde ve hattâzıddına bir söylemle, kendince bir diplomatik güç olma çabalarını anlamaya çalışmaktadır...

Kabul, ticarî ilişkileri artırma çabalarında-denge Türkiye aleyhine olsa da-- ötelenmiş bir küresel siyasî güç olmak arzusu yatmaktadır. Öte yandan, murat edilen siyasî gücün ticaretten çok üretimle olacağı ve --demokratik ilkelere bağlı-- askerî güçle mümkün olduğu unutulmamalıdır.

Sağ koluyla sol omzunu yumruklayan bir mantık, ülkenin gücünü ancak azaltacaktır. Sivrisinek avlamaya tankla gitmenin ülkeye yararı değil, zararı olmaktadır.

Uzun vadede hedeflenen ışıltılı hedefler var: Osmanlı Devleti'nin "Frenklere" terk etmek zorunda kaldığı coğrafyada bıraktığı nal izlerini cilâlamak ve tarihte serpilen "çil çil kubbeler"in zaman içinde ne kadar su sızdırdığını anlama çabası...

Kısa vadede ise Türkiye'nin,Osmanlı terekesindeki ülke halklarıyla-Filistin üzerinden--ruhsal titreşiminin, bölge ülkelerinin yöneticilerinde bir tehdit algısı yaratması kuvvetle muhtemeldir. Zaten, seçilmiş de olsa, sömürge artığı hanedan uzantısı da olsa, bölgede bir tür diktatörlük hâkimdir. Yönetimler kendi meşrûiyetlerini, ürettikleri korkular üzerinden güvence altına almaktadır.

O halde, meşrûiyet endişelerinin bu sürece ket vurma ihtimali var. Kelebek etkisi...

Tarihsel miras, bölge halklarının içinde bir köz olarak durabilir, ancak yönetimlerin korkusu zaten bu közlerin kendilerine sıçrama endişesi olacaktır. Tavşana kaç tazıya tut tarzındaki yönetim stratejilerinden dolayı, bölgedeki halklar ve yönetimler ayrı tellerden çalan bir kakofoniyi silahların katılımıyla terennüm etmektedir.Filistin meselesi bu açında bir turnusol testi de yapmıştır...

Türkiye'nin geleceğini güvenlik ve enerji politikaları yanında, uluslararası ittifak isteklerine yönelik endişeler ve kültürel kamplaşmalar oluşturacaktır. Enerji ve güvenlik açısından bağımlı olunca da, ülkenin gelişme endeksi ve dinamikleri de buna endeksli olarak artıp azalacaktır. "Yalnızlık" sendromlarına yenilmeden, yalnız başınalıkları yaşamak gerekmektedir. Ticaret yaparak, ama devleti ticaret ortağı görmeden...

Önümüzdeki yıllar, Türkiye'yi (1) bir taraftan önünde açılan imkânlar açısından, (2) ülke bütünlüğünü tehdit eden dinamiklerden dolayı izlediği klasik "bekle-gör"cü denge politikasından ya da "görmezden gelme" politikalarından farklı tutumlara itecek, "kazan kazan" politikalarına yöneltecek ve aynı zamanda büyük kaybetme risklerini de artıracaktır. Ama belli olan bir şey varki Türkiye "küreselleşme" ve "Yeni Dünya Düzeni" içinde kendini Cumhuriyet döneminin belki de --hem kazanma hem de kaybetme açısından--en riskli döneminde bulacaktır.

Dışarıda Kıbrıs ve Ege sorunu, Türkiye'nin onca tavizlerine rağmen devam ediyor. İçerde Irak'taki yeni federal sömürge yapılanmasının çıkardığı bağımsız Kürt devleti izdüşümündekiterör, etnik ve dini-ideolojik kamplaşmalarla zaman harcayan, gitgide artan bütçe açıklarına rağmen son yıllarda enflasyon rakamlarında ve ekonomik büyümesinde büyük mesafeler de alan bir Türkiye'de yaşamaktayız.

Ancak Türkiye belki de kendine rağmen, bulunduğu coğrafyanın hem sıkıntılarını hem de avantajlarını tecrübe etme noktasında temkinli adımlar atarak uluslararası dinamiklerin kendi lehine sonuçlanması açısından çok önemli bir noktaya dagelebilir.

Yeter ki Türkiye, artık hükümetlere göre değişen değil, devletle kâim olan bir diplomasiyi, siyasi manevra değil, kliklerin dayattığı "kazı-kazan" piyangosu değil, millî bir yol haritası olarak görmeye başlasın.

"Mehdi"yi bekleyen Ortadoğu halklarından Türkiye'nin farkı bu olmalıdır!

Son Haberler

Son Haberler