Erdem EREN
RUSEN Dış Politika Uzmanı
ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı Orta Doğu’daki krizi bir anda tırmandıran bir hamle oldu. Filistin’de yeni bir intifada başlatılırken, başta Türkiye ve Rusya olmak üzere bölge ülkelerinin yanı sıra dünyanın birçok devleti de bu karara tepki ve itirazlarını ortaya koydular.
Kudüs krizinin başlangıcından itibaren İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak Türkiye’de büyük tepkiler gösterdi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yoğun bir telefon diplomasisi yürüttü. Birçok İslam devleti ile görüşen Erdoğan bunların yanı sıra Katoliklerin ruhani lideri Papa ve Ortodoksların siyasi lideri Vladimir Putin ile de görüştü. Putin ile yapılan görüşmeden sonra Ankara ziyaretinin duyurulması acaba Kudüs konusunda ortak bir adım mı atılacak sorusunu gündeme getirdi.
Putin dün aynı gün içinde yoğun bir Orta Doğu diplomasisi sürdürürken önce Suriye ve Mısır’ı ziyaret etti ve dün akşam saatlerinde ise Ankara’ya gelerek Erdoğan ile görüştü. Suriye’de Rusya’nın hava saldırılarını yönettiği Lazkiye’de bulunan Hımeymim üssünü ziyaret eden Putin, Rus birliklerinin Suriye’den çekilmesi talimatını verdi.
Ankara’ya gelmeden önce ise Kremlin Sözcüsü Peskov bir açıklama yaparak Rusya Devlet Başkanı Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapacağı görüşmede Rus birliklerinin Suriye’den çekilmesinin ardından atılacak adımların ele alınacağını açıkladı. Ayrıca “Putin, elbette Suriye’ye yaptığı ziyareti de anlatacak. Son dönemde gündemin ana maddelerinden olan Suriye’deki siyasi uzlaşma süreci ve özellikle de Ulusal Diyalog Kongresi’nin düzenlenmesi ve katılımcıların belirlenmesi konuları ele alınacak” dedi. Ziyarette, ikili ilişkilerin de gündeme geleceğini vurgulayan Peskov; “Ticari, ekonomik ilişkilerin yanı sıra Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşası ve askeri-teknik alanlardaki işbirliği de ele alınacak diğer konu başlıkları olacak” diye konuştu.
Yoğunlaştırılmış bir şekilde gerçekleşen görüşme sonrasında açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Türkiye-Rusya işbirliği her geçen gün daha güçleniyor. İktisadi ve beşeri ilişkilerimiz de gelişiyor. İsrail yangına körükle gitmemektedir. Kimse bu cinayetleri görmezden gelemez. Kudüs konusunda Sayın Putin’le benzer yaklaşım içindeyiz. En kısa sürede Soçi’de yeniden biraya geleceğiz. S 400’lerle ilgili anlaşma bu hafta içinde netleşecek” dedi.
Erdoğan ile Putin arasındaki görüşmelerin genel olarak 3 ana çerçevede yapıldığını söylemek de fayda var. Bunlar genel askeri ve ticari ilişkiler, Kudüs ve Suriye başıklı görüşmelerdir.
Rusya ile genel askeri ve ticari ilişkiler
Rusya ile askeri ilişkilerde bilindiği üzere en yoğun gündem maddesi S-400 hava savunma sistemi. Erdoğan bu konuya açıklık getirerek S-400 konusunun bu hafta netleşeceğini bildirdi. S-400’lerle ilgili en temel sıkıntı ödemeye yönelikti bu konuda kredi meselesinin çözüme yakın olunduğu da ifade edildi.
S-400’ler ile ilgili diğer bir sıkıntı ise iki ülke arasındaki teknoloji transferi ve ortam üretim. Ankara S-400’lerin teknoloji transferini ve iki ülke arasında ortak bir üretim yapılmasını ısrarla talep ediyor. Ancak Rusya’nın buna yanaşmadığı vurgulanıyor. The Economist’de bu konuda bir haber yaparken; füze savunma sistemi anlaşmasının önünde bir engel olduğunu ve “Erdoğan’ın hükümeti hâlâ Rusya’nın Türkiye’ye S-400 bataryalarının bazı parçalarını yapım izni vermesinde ısrarcı. Ancak Putin’in hassas savunma teknolojisi paylaşmak gibi bir alışkanlığı yok” ifadelerini kullandı.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Türkiye S-400’lerin alımında son derece kararlı. Bu konuda bir karar değişikliği beklenmiyor. Sistemin sevkiyatında ise hem Rusya hem de Türkiye tarafında bir sorun olabileceği de düşünülmüyor.
İki liderin bir diğer gündem maddesi ise ekonomiye yönelikti. Bilindiği üzere Türkiye ile Rusya arasındaki ikili ticaret hacmi 2017’nin ilk 10 ayı itibariyle %30’ları da aşarak büyüdü. Bu yıl içerisinde Türkiye’yi 4.5 milyon Rus turist ziyaret etti ve bu oranın 2018 yılında da artması bekleniyor. Vize rejiminde ise şu an için bir değişiklik yok gibi görünüyor. Enerji konusunda ise Türk Akımı, planlı bir şekilde ilerliyor. Bu projenin hayata geçirilmesi, Türkiye’nin enerji güvenliğini arttıracağı gibi Akkuyu’nun kurulmasıyla ilgili çalışmalar da başlatıldı. Geçtiğimiz hafta Santral ile ilgili bir kısma yönelik temel atma töreni de yapıldı.
Kudüs Gündemi
Erdoğan ve Putin’in Ankara zirvesindeki bir diğer ana gündem maddesi ise Kudüs’dü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kudüs konusunda Sayın Putin’le benzer yaklaşım içindeyiz” dedi. Ayrıca “ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı tüm dünyada infial yarattı. Müslümanlarla beraber, Hıristiyanları ve aklıselim Yahudileri hayal kırıklığına uğrattı. Haftasonu protestolarda İsrailli askerler 4 Filistinliyi şehit etti. Gazze uçaklarla bombalandı. İsrail yangına körükle gitmeye devam ediyor” dedi ve İsrail’e yönelik tepkilerini sürdürdü. Putin ise “ABD’nin Kudüs kararı bölgedeki durumu daha da kötüleştirmektedir. Fiilen barış görüşmelerini baltalayabilecek bir karardır. Kudüs’ün statüsü İsrail ve Filistinliler arasında doğrudan temasla belirlenmelidir” diye konuştu.
Kudüs meselesinde Kremlin, İsrail-Filistin dengesini koruyarak hareket etmekte kararlı olmakla birlikte İsrail karşıtlığında Ankara’yla ortaklığı değil, fikir alışverişini önemsiyor gibi görünüyor. Rusya’nın Kudüs ile ilgili tavrını anlayabilmek adına 2 koşul gözden geçirilmelidir. Bunlardan ilki Rus Dışişleri’nin Nisan 2017’deki Kudüs açıklaması ve Rusya Ortodoks Kilisesinin Kudüs konusundaki tarihsel tutumudur.
Rusya Dışişleri Bakanlığından Nisan 2017’de yapılan yazılı açıklamada, İsrail-Filistin sürecinde Birleşmiş Milletler tarafından onaylanmış prensiplere Rusya’nın bağlı kalmaya devam edeceği belirtildi. Söz konusu prensipler doğrultusunda Rusya’nın, Doğu Kudüs’ün gelecekteki bir Filistin devletinin başkenti olması gerektiğine inandığının belirtildiği açıklamada, “Bu bağlamda, Batı Kudüs’ü ise İsrail’in başkenti olarak tanıdığımızı belirtmemiz gerekiyor.” ifadesi kullanıldı. Rusya’nın iki devletli çözüme, Filistin ve İsrail halkının ulusal gereksinimlerini sağlayan en uygun çözüm olarak baktığı belirtilerek, Rusya’nın dostu olan bu iki ülkenin yanı sıra bölgedeki ve uluslararası tüm toplumların bu çözümden yana olması gerektiği kaydedildi.
Rusya Ortodoks Kilisesine gelince, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Salih Yılmaz’ın verdiği bilgilere göre; Kilise 1914 yılına kadar Kudüs’te önemli bir güçtü. İngiltere, Kudüs’te Rus Ortodoks Kilisesinin etkinliğini kırmış hatta Rusya’dan göç eden Hasidi Yahudilerini de kendi himayesine almıştı. Birinci Dünya Savaşı ile Rusya’yı Akdeniz ve Kudüs’ten çıkaran İngiltere, Filistin topraklarında İsrail’in kurulmasına imkân vermişti. İsrail’i tanıyan ilk ülke ABD olurken, ikincisi de SSCB olmuştu.
SSCB’den sonra Rusya Federasyonu çatısı altında güçlenen Rus Ortodoks Kilisesi, 1914 yılına kadarki Kudüs’teki etkinliğini unutmadı. Günümüzde Rus Ortodoks Kilisesi düşünce yapısında Kudüs temel taştır. Rus Ortodoks Kilisesi başı Kiril’in 2012 yılındaki açıklamasında Kudüs’ün Rusya’nın dini temelindeki yeri tarif edilmektedir. Rus Kilisesi Kudüs’ü 3 dinin kutsal mekânı olarak görmektedir. Ayrıca Kilise 1914’e kadarki kazanımlarını da geri istemektedir.
Arap-İsrail savaşlarında SSCB’nin ABD ve İsrail’e verdiği ültimatom hala hatırlanır. SSCB o dönemde İsrail’in Kudüs’e ilerlemesi halinde müdahale edeceğini duyurmuştu. İsrail bu açıklamadan sonra ilerlemeyi durdurmuştu. Rusya, Kudüs’ün tek başına İsrail denetimine geçmesine razı değil. Ankara ile ortak hareket de edebilir, etmeyebilir de. Bu konuda Rusya İsrail ile dengelerini gözetiyor.
Suriye’nin Geleceği
Son olarak Erdoğan ile Putin arasındaki zirvenin neredeyse ana gündem maddesi ise Suriye’ydi. Bilindiği üzere Türkiye, Rusya ve İran’ın girişimleriyle Astana süreci başlatıldı ve başarıyla da sürdürülüyor. Bu konuda işbirliğinin Cenevre sürecine de taşınması bekleniyor.
Erdoğan zirve sonrası Suriye görüşmesi ile ilgili; “Bugün Suriye’deki durumu da ele aldık. Astana garantörleri olarak Suriye ihtilafına kalıcı siyasi çözüm bulunması amacıyla Cenevre’de yürütülen sürece önemli katkı sağlayacağız. Bundan sonraki adımımız, en kısa zamanda Soçi’de ikinci görüşme, buluşmamızı yapmaktır. Ne gibi ilave adımlar atabileceğimizi de istişare ettik” açıklamalarını yaptı. Putin ise “Ortadoğu meselesi ve Suriye meselesini de ele aldık. Ülkelerimiz sıkı işbirliği içerisindeler. Suriye topraklarının neredeyse tamamı teröristlerden kurtarılmış durumda. Herhangi bir direniş olursa gerekli karşılığı vereceğiz” dedi.
İki lider “Suriye’de siyasi çözüm konusunda 22 Kasım’da Soçi’de yapılan üçlü zirvede vardığımız mutabakatın yerine getirilmesini görüştük. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi hazırlıklarını da görüştük. Kongreye katılacak olan katılımcıların Suriye devlet yapısını ve anayasayı kabul etmesi gerektiği ve BM denetiminde seçimlerin yapılması” vurgularını da yaptılar. Rusya ve Türkiye bu bağlamda 2018’in başında Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ni organize etmek için çalışmalar yapıyor. Ayrıca bu yılın sonunda yeni Astana toplantısı da yapılacak.
PYD’nin Durumu
Söz konusu Suriye olunca Türkiye’nin en büyük hassasiyetinin PYD/YPG terör örgütü olduğu herkesçe biliniyor. PYD’nin rejim delegasyonu bünyesinde Suriye Ulusal Diyalog Kongresine katılması bekleniyor. Bu konuda Ankara bir süredir gidişatı olumlu değerlendiriyor. ABD’nin SDG diye adlandırdığı PYD/YPG güçleriyle aldığı Deyr ez Zor’daki Rejim-YPG yakınlaşması göz önüne alındığında Moskova ile Washington’un PYD konusunda bir uzlaşmaya doğru gittiğini, Ankara’nın ise bu sürece adapte olmaya çalışıyor.
Moskova’nın uzun bir süredir ABD’nin elinden PYD kartını almaya çalıştığı da biliniyor. Bu noktada YPG dönüştürülerek polisleştirilebilir. Moskova Kürt muhalefeti ılımlaştırarak Ankara, Tahran ve Şam ile ters düşmemeyi de hedefliyor. Türkiye’yi ise YPG’yı ılımlaştırarak ikna etmeye çalışıyor ve Kürtleri böylelikle müzakere masasına oturtmayı düşünüyor.
Rusya’nın Suriye’deki Askeri Varlığı ve Afrin Meselesi
Putin’in Suriye’deki ziyaretini Lazkiye’ye yapması ve Hımeymim Hava Üssü’nü ziyaret edip Esad ile görüştükten sonra Rus birliklerine Suriye’den çekilme talimatı vermesi büyük bir merak uyandırdı. Ama her şeyden önce söylemek gerekiyor bu köklü bir geri çekilmeyi ifade etmiyor. Rusya’nın Tartus ve Lazkiye’de Hımeymim üslerini terk etmesi beklenmiyor. Aksine buradaki varlığını daha da kalıcı hale getirecek.
Peki, Rusya askeri varlığını nereden çekecek: Rusya’nın hali hazırda Suriye’de 7 bin askeri var. 50’den fazla uçağı, 40 helikopteri, 80’den fazla tankı ve zırhlı araçları var. Yine S-300 ve S-400 füze rampaları da Suriye’de konuşlu durumda. Rusya’nın asli unsurlarını çekmesi bu bağlamda düşünülmüyor. Yerelde bulunan bazı kuvvetlerini bölgeden çekerek buraları rejime ve Türkiye, Rusya, İran destekli oluşacak yerel kuvvetlere devretmesi büyük bir olasılık. Özgür Suriye Ordusunun da bu noktada polisleşmesi olası durumlardan biri.
Rusya’nın PYD/YPG’nin önemli bir gücünün bulunduğu Afrin’de de askeri varlığı mevcut. Rusların Afrin’de yaklaşık 300 askeri var ve bunları çekebileceği, bu doğrultuda Türkiye’nin Afrin’e müdahalesinde sona gelindiği de vurgulanıyor. Bilindiği üzere Türkiye, Azez-Cerablus hattını DAEŞ ve YPG’den temizlemiş, Astana ve Soçi zirvelerinin ardından İdlip’te de gözlem noktaları oluşturmuştu.
İdlip’te oluşturduğu gözlem noktalarıyla birlikte Türkiye Afrin’i güney ve güney batıdan büyük oranda çevrelemeye başladı. Bölgeden gelen haberlere göre ise Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin Afrin’in güney doğusundan yani Halep’in kuzey ve doğusundan Fırat Kalkanı alanlarına doğru bir koridor açtığı söyleniyor. Eğer bu çevrelenme tamamlanırsa Türkiye Afrin’i tamamen abluka altına almış olacak. Bu Afrin müdahalesinin oldukça yakın olduğuna yorumlanıyor. Ancak bu konuda farklı görüşler de mevcut.
Türkiye’nin Afrin’e köklü bir müdahaleden daha ziyade Rusya ve İran ile yapılan işbirlikleri doğrultusunda gözlem noktaları oluşturabileceğini belirtiyor. Afrin’de şu an Rus askeri varlığı mevcut olmakla birlikte, PYD/YPG terör örgütü de ABD’nin destekleriyle önemli bir silahlı gücü elinde bulunduruyor. Afrin’e yapılacak olası bir müdahale çok ciddi çatışmalara da sahne olabilir. Bu konuda Türkiye, Rusya ve İran’ın işbirliği ile Afrin meselesinin çözümü zamana da yayılabilir.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’da üç ülkenin İdlip ve bölgede işbirliğini sürdüreceğini belirtirken, bu bölgelerde ABD ile ortak bir planlarının olmadığını ve yarar da getirmeyeceğini vurgulamıştı. Suriye için şimdi sıradaki adım; 21-22 Aralık’ta düzenlenecek Astana müzakereleri. Yılın son zirvesinden sonra 2018 ayındaki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi beklenecek ve kongre sonrasında Suriye’deki siyasi çözümün sağlanması amacıyla uygulamalara başlanacak. Ayrıca bu paralelde Cenevre sürecide başlayacak. Sözün özü Suriye’nin geleceği inşa edilmeye devam ediliyor.
Erdem EREN