...

İç Politika Dış Politikayı Etkiler “Out”, Dış Politika Ekonomiyi Etkiler “In”

Dünya Materials 6 Kasım 2017 11:01 (UTC +04:00)

Trend takip edin

Erdem EREN

Türkiye ekonomi de ve dış politika da çok yoğun bir periyodu daha geride bıraktı. Bu periyot da; İstanbul’da Gelişen Sekiz Ülke (D8) Zirvesi düzenlendi, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Ankara’da Özbekistan Cumhurbaşkanı Şavkat Mirziyoyev’i misafir etti. Ardından Erdoğan Bakü’de “Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu” projesinin ilk seferinin açılışını yaptı ve son olarak ise yerli ve milli otomobilin en önemli adımlarından biri olarak taşın altına elini koyan beş babayiğit bir araya geldi. Okunurken yorulacak bu gelişmelerin her birinde temel aktör Erdoğan. Yorulmadan temposuna devam ediyor.

Türkiye; FETÖ, PKK, DAEŞ ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin saldırılarından ciddi maddi ve manevi kayıplar yaşasa da, siyasi ve ekonomik hamlelerle bunu aşmaya çalışıyor. Şüphe yok ki döviz artışında ve cari açıkta yaşadığımız sorunlar sadece siyasi ve ekonomik politikaların bir sonucu değil. Türkiye terör örgütleri üzerinden bertaraf etmeye çalıştığı saldırılarla bu sefer de ekonomi üzerinden mücadele etmeye çalışıyor. Hem iç politika da hem de dış politika da atılan adımlar ekonomi üzerinden şekillendiriliyor. Çok klasik bir söz vardır; Dış politika iç politikayı etkilediği gibi, iç politika da dış politikayı etkiler derler. Artık Türkiye için bu sözde yeni bir pencere açıldığını görüyoruz. O da dış politika ekonomiyi etkilerdir.

Gezi olayları, PKK ve DHKP-C terörü, FETÖ’ nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri, Suriye ve mülteci krizi, PYD-YPG’ye silah verilmesi ve Türkiye’nin bu krizlerle mücadelesinde yeterli desteği alamaması Türkiye’nin Batı ve Atlantik bloğuyla yani ABD ile arasındaki ilişkilerde büyük kopukluklara yol açtı. Belki de tarihin en kötü dönemi yaşanıyor da denebilir. Türkiye’nin bu süreçte daha çok Avrasya politikasını geliştirmeye yöneldiği de açıkça görülebilir ve söylenebilir. Bu periyot da Erdoğan; Rusya, Çin, Hindistan, Kazakistan, Pakistan, İran, Azerbaycan, Ukrayna, Özbekistan, Sırbistan gibi ziyaretler yaparken; Rusya, Kazakistan, İran, Azerbaycan, Ukrayna, Özbekistan ve D-8 liderlerini de misafir etti. Karşılıklı yapılan bu ziyaretler hem politik bir manevrayı ifade ettiği gibi ekonomik bir manevrayı da ifade ediyor. Türkiye Batı ve Atlantik bloğuyla özellikle ABD ile yaşadığı siyasi krizlerin ekonomisine vereceği zararı minimuma indirmeye çalışıyor.

Türkiye AB ülkelerine 2015 yılında toplamda 57 milyar Euro ihracat yaparken bu oran geçen sene yaklaşık 62 milyar euro’ya yükseldi. İthalat ise 2015 yılında 70 milyar euro iken, geçen sene 79 milyar euro’ya yükseldi. Bu anlamda dış ticaret hacminin yükseldiğini görüyoruz. Türkiye’nin ABD ile ihracat ve ithalatın da ise özellikle 2011’den beri dalgalanmalar olduğunu görüyoruz. 2011 yılında ABD’ye ihracat 4.5 milyar dolar iken, 2016’da 6.6 milyar dolara yükselmiştir. İthalat ise düşüşte olup, 2011 yılında 16 milyar dolardan geçtiğimiz yıl 10 milyar dolara gerilemiştir. ABD ile dış ticaret hacmimiz 2011 den geçtiğimiz yıla 20 milyar dolardan 17 milyar dolara kadar düşmüştür. Döviz kurunun da 2011 yılından sonra hızla arttığını görüyoruz. 2011 yılında 1 ABD doları 1.6 lirayken, 2013 yılında 1.9’a, 2015’te 2.7’ye, 2017 yılında ise 3.6’ya kadar yükselmiştir. Açıkça Türkiye döviz üzerinden bir mücadele ile de karşı karşıyadır. AB ve ABD ile yaşanan siyasi krizleri ve bu bloklarla olan ekonomik ilişkilerimizi düşündüğümüzde çok akılcı hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye’nin 2016 yılı toplam ihracatı 142 milyar dolarken bunun yarısından fazlası yani yaklaşık 79 milyar doları AB ve ABD bloğuna yapılmıştır. Eğer Avrasya politikasını kurumsal olarak Şanghay İşbirliği Örgütü ve bu örgütün dinamoları Rusya, Çin gibi ülkelere indirgersek örgütle dış ticaret hacmin 2014 yılında sadece 85 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin örgüte üye ülkelere ihracatı ise 2014’de 16 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bunun aslan payı ise Rusya’ya 5.9, İran’a 3.8 ve Çin’e 2.8 milyar dolar şeklindedir. 2015 yılına gelindiğinde örgüte ihracatımız 8 milyar dolara düşmüştür. Bunda özellikle Rusya ile yaşanan uçak krizi ve ardından ilişkilerin durağan hale gelmesi oldukça etkilidir. Ancak geçtiğimiz yıl ve bu yıl yaşanan gelişmelerle Rusya ile ticaret hacmimizin yükselişe geçtiğini görüyoruz. 2014’te 31 milyar dolar hacim, 2015’de 23’e, 16’da 15 milyar dolara gerilemişken 2017 yılı ilk 6 ayında ise 11 milyar dolar oldu. Türk müteahhitler Rusya’da 5 milyar dolardan fazla projeler yürütürken, Türkiye Rus turistlerden yılda ortalama 2 milyar dolardan da fazla gelir elde ediyor. Bavul ticareti de benzer oranlarda gerçekleşiyor. Türkiye’nin dış politika da Rusya ile ilişkilerini iyileştirmesi ekonomik ilişkilerine de olumlu yansıdığını görüyoruz.

Türkiye ile Çin arasında da 2016 yılında 28 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi mevcut. Ancak Türkiye’nin Çin’e karşı büyük bir açık verdiğini görüyoruz. Türkiye’nin 23 milyardan fa fazla açığı var. Ancak burada da olumlu adımların Çin ile ortaklaşa girilen “Bir Kuşak Bir Yol” projesi ile uzun vadede çözüleceği anlaşılıyor. Bunun ilk belirtilerinden biri de bu projenin önemli ayaklarından olan “Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu” projesinin ilk seferinin açılışının yapılması oldu. Avrupa ile Asya arasındaki demiryolu süresini 15 güne indirecek projeyle yılda 1 milyon yolcu ve 6.5 milyon ton yük taşınabilecek, ayrıca proje ile Avrupa-Çin arasındaki taşımacılık yolu 7 bin km kısalıyor. Türkiye bu yolun en önemli güzergâhlarından birisi. Projenin Türkiye’ye kazancının yıllık 1 milyar doları aşması bekleniyor. Özbekistan lideri Mirziyoyev’in ziyaretinden de 3.5 milyar dolarında 35 proje sonucu çıktı. Azerbaycan ile yapılan ikili görüşmelerden ise kardeş ülkenin Türkiye’deki yatırımlarının 17 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkması ve dış ticaret hacminin ise en geç 2020 yılında 15 milyar doları yakalaması hedefleri çıktı.

Türkiye’nin dış politikada özelikle FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrasında büyük oranda Avrasya eksenli bir politikaya ağırlık verdiği yapılan ziyaretler ve projelerle de anlaşılmaktadır. Ancak bunun ekonomiye yansımasının kısa ve orta vadede büyük ve olumlu sonuçlar vereceğini söylemek şu an için gerçekçi görünmemektedir. Özellikle Şanghay ülkeleri olan Rusya, Çin ve Hindistan’ın büyük ekonomilere sahip olduğu reddedilemez olsa da Türkiye’nin bu ülkelerle ihracat ve yatırımlar ekseninde pozitif sonuçlu ilişkileri henüz tam anlamıyla inşa edemediği görülmektedir. Buna rağmen ciddi siyasi krizler yaşadığımız AB’ye ihracatımızın arttığı, ABD’ye karşı ise cari açığımızın azaldığı görülmektedir. Ancak dolarda döviz kurunun ise 2011 yılının 2 katına çıktığı da ortadadır. Bu bağlamda Türkiye dolar operasyonuyla da karşı karşıya bırakılmıştır.

Şanghay ülkeleriyle de ekonomik ilişkilerimizin geliştiği ve uzun vadede büyük ve olumlu sonuçlar vereceği yadsınamaz bir gerçek olsa da, kısa ve orta vadede Batı ve Atlantik bloğuyla ekonomik ilişkilerimize son derece dikkat edilmesi de gerekmektedir. Sözün özü Türkiye sadece terörle ve bölgesel sorunlarla da mücadele etmiyor, ekonomisine dün olduğundan daha fazla dikkat etmesi de gerekiyor. Eskiden Türkiye için iç politikanın dış politikayı, dış politikanın da iç politikamızı net bir şekilde etkilediği söylenebilirdi ama artık dış politikamız ekonomimizi de doğrudan ve sertçe etkiliyor. Trend artık bu; İç Politika Dış Politikayı Etkiler “Out”, Dış Politika Ekonomiyi Etkiler “In.”

Etiketler:
Son Haberler

Son Haberler