Şarkiyat Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Cahit Tuz Körfez krizine ilişkin düşüncelerini Trend Haber ajansı ile paylaştı.
Körfez krizi ne kadar devam edecek?
Öncelikle Körfez’de yaşanan krizi doğru tanımlamak gerekmektedir. Çünkü Körfezde yaşananlar bir krizin çok daha ötesinde bir hadisedir. Bana göre yaşananlar Katar’a uygulanan uluslararası hukuka aykırı olan bir ablukadır. Biraz daha açık bir ifade kullanmak gerekirse kansız bir savaş ilanıdır. Zira uluslararası hukuka göre, somut veriler ortaya konmadan bağımsız hiçbir devlete karşı bu şekilde bir yaptırım uygulanamaz. Nitekim Katar’a karşı yaptırım kararı alan Körfez ülkeleri şuana kadar somut hiçbir veri ortaya koyabilmiş değiller. Özellikle Katar’a sunulan 13 maddelik talep iyice değerlendirildiğinde, krizin iddia edildiği gibi, teröre verilen destekle ilgili bir mesele olmadığı anlaşılmaktadır. Mesela el-Cezire’nin kapatılma talebi ve Katar’da bulunan Türk üssünün kapatılması ile Katar’a yöneltilen iddialar arasında hiçbir bağ söz konusu değildir.
Dolayısıyla bütün bu veriler Körfez krizinin bir krizden çok daha fazlası olduğu ve salt bir Körfez krizinden ziyade içinde bölgesel ve küresel dinamikleri barındıran daha geniş bir mesele olduğunu göstermektedir. Bu durum aynı zamanda krizin uzun bir müddet devam edeceğini de ifade etmektedir. Yine abluka kararı alan ülkelerin Katar tarafından yerine getirilmesi mümkün olmayan 13 maddelik talebi de söz konusu ülkelerin krizin çözümünden taraf olmadığını göstermektedir. Nitekim Katar, bu taleplerin yerine getirilmesinin mümkün olmadığını dile getirerek reddetti.
Katar krizi Türkiye’yi etkiler mi?
Türkiye başından beri krizin kardeşler arası bir kavga olarak nitelendirmektedir. Dolayısıyla krizin taraflar arasında çözülmesinden yana olduğu ortaya koydu. Türkiye diğer taraftan da Krizin çözüme kavuşması için hem bölgesel hem de küresel aktörlerle yoğun bir diplomasi hamlesi başlattı. Türkiye olaya doğrudan girmemekle beraber arabuluculuk için teklif geldiği taktirde de hazır olduğunu her fırsatta deklare etti.
Ancak ne yazık ki Katar’a karşı abluka kararı alan ülkeler haksız bir şekilde Türkiye’yi taraf tutmakla itham ettiler. Oysa Türkiye’nin ortaya koyduğu tavır net olmakla beraber ilkesel bir tutumdur. Uluslararası hukuka aykırı olarak alınan bu abluka kararına karşı tüm tarafların ilkeli bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Zira uygulanan abluka aynı zamanda bir insani sorunu da beraberinde getirmektedir. Abluka kapsamında Katar halkı insanın en temel ihtiyaçlarından olan gıda ve içmeden mahrum bırakılmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin böylesi bir hukuksuz uygulamaya karşı belirsiz ve sessiz olması mümkün değildir. Nitekim AK Parti hükümetleri Türk dış politikasının en belirleyici özelliği de ilkeli duruşun çıkardan önce geldiği gerçeğidir. Kanaatimce Türkiye’nin tutumundan bir değişiklik olmayacaktır. Ancak abluka kararı alan ülkelerin Türkiye’yi karşılarına alabileceklerini de düşünmüyorum. Bu nedenle Katar krizinin Türkiye-Körfez ilişkilerine olumsuz etki etmesini beklemiyorum. Kısa dönemli bir türbülans yaşanabilir sadece.
Katar’daki Türk üssü nedeniyle Türkiye-SA ilişkilerinde gerilim olabilir mi?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Katar’da Türk üssünün bulundurulması yeni bir mesele değildir. Bu karar iki ülke arasında Haziran 2015’te alındı. Yani bu durumun Körfez kriziyle bir ilgisi söz konusu değildir. İki yıl önce alınan bu karara ne Körfez ülkelerinden ne de başka bir ülkeden de herhangi bir itiraz da olmamıştı. Kaldı ki bu kararın tüm Körfez güvenliği için alınmış bir karar olduğunu hem Türkiye hem de Katar tarafı defaten dile getirildi. Tüm bunlardan önemlisi askeri üs kurma kararı bağımsız iki ülke arasında alınmış ve başka hiçbir üçüncü ülkeyi de ilgilendiren bir husus değildir. Karar uluslararası hukuka uygun ve iki ülke arasındaki ilişkilerle ilgilidir.
Ancak Katar’a yerine getirilmesi için sunulan 13 talep arasında Türk üssünün kapatılmasının bulundurulması hem Katar’a hem de Türkiye’nin egemenlik haklarına saygısızlık olmuştur. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu açıkça dile getirerek “saygısızlık” ifadesini kullandı. Bu talep ayrıca bu krizin ortaya çıkmasında başka dinamiklerin de rol oynadığını da ortaya koymaktadır. Çünkü iki yıl evvel alınan bu karara itiraz neden dün iki yıl evvel yapılmadı da bugün yapılmaktadır? Bu süreçte ne değişti? Bu soruların önemli olduğunu düşünüyorum. Yine hem Katar’da hem de diğer Körfez ülkelerinde bulunan yabancı üslerden rahatsızlık duyulmuyor da neden Türk üssünden rahatsızlık duyulmaktadır? Kanaatimce bu talepler abluka kararı alan ülkelerin kendi talepleri değildir. Türk askerinin Körfezde bulunmasından rahatsız olan tarafların sözcülüğünü yapmaktadırlar.
Tüm bu olumsuz gelişmelerin Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde ciddi bir sıkıntı doğurmayacağını düşünüyorum. Özellikle ekonomik olarak Türkiye’nin Suudi Arabistan'a ihracatının 3 milyar dolara yükselmesi ve Suudi Arabistan 2002-2017 Mart ayına kadar olan dönemde Türkiye'ye uluslararası doğrudan yatırımının yüzde 1,4'ünü gerçekleştirmesi bile ilişkilerin kolay kolay bozulmayacağını göstermektedir.
Şarkiyat Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Cahit Tuz