Murat Şaşzade* GazeteSiz
Sevgili okuyucular, dün gece Paris'te yedi ayrı yerde gerçekleşen 140'tan fazla insanın hayatını kaybetmesine ve 400'den fazla insanın yaralanmasına neden olan eylemlerle ilgili düşüncelerimi ve öngörülerimi paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet ve yaralılara acil şifalar dilerim.
Fransa tarihinin 2. Dünya Savaşı'ndaki sonraki en kanlı bilançosunu, çoğumuz bir terör eylemi olarak değerlendireceğiz. Bu noktada farklı ve aykırı düşünüyorum. Paris'te eş zamanlı ve birbirinden bağımsız gerçekleştirilen eylemler, son derece komplikedir ve büyük olasılıkla birbirinden haberi olmayan uyuyan hücreler tarafından gerçekleştirilmiştir. Birden fazla gizli servisin bu saldırıları planladığını, organize ettiğini ve piyon olarak terörist hücreleri kullandığını düşünüyorum. Bu eylemden sonra küresel medya tarafından zihinlere kazınmış kalıplarla İslam'ı suçlamak, Müslümanlar teröristtir diye yorum yapmak büyük bir cehalet ve gaflettir. Öldürülen teröristlerin kimlikleri Müslüman olarak açıklanma olasılığını, sadece Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da haritaları yeniden çizerken algıları yönetmek için kullanıldığını aklımıza getirmelidir. Bu eylemleri olağan şüpheli IŞID gibi hangi taşeron örgütlerin yaptığını düşünmek yerine, perde arkasında hangi küresel güç odaklarının olabileceğine yönelik gerçekçi tahminlerde bulunmak ve akla yatkın senaryolar yazmak doğru olur.
Bu olayları değerlendirebilmek için 11 Eylül saldırısıyla başlayan süreci de dikkate almak gerekir. Bir kere daha vurgulamak isterim ki, Paris'te gerçekleşen bu korkunç saldırılar Küresel Dünya Harbi'nin parçalarından biridir. G-20 zirvesi öncesi gerçekleşen bu eylemlerle, Küresel Savaşın önümüzdeki günlerde daha da kızışacağı görünüyor. Bu küresel savaş, 11 Eylül 2001'deki İkiz Kuleler saldırısıyla ABD Ulus Devletinin kendi içindeki Küreselcilere karşı yaptığı darbeyle başlamıştır. Ulus Devletler ittifakı ile Küreselciler arasında devam etmektedir. ABD-Rusya'nın temsil ettiği Ulus Devletler karşısında, AB ile Çin'den oluşan Küresel Sermaye ittifakı yer almaktadır. Bu savaşın birkaç hedefi vardır. Birinci Dünya Savaşı'nda Sykes-Picot Antlaşması ile İngiltere ve Fransa'nın yapay olarak sınırlarını çizdiği Ortadoğu'nun sınırlarının yeniden çizilmesi; bölgeyi ABD ve Rusya'nın birbirine rakip görüntüsü vererek birlikte kontrol etmesi; enerji kaynaklarından AB ile Çin'in uzakta tutulması; Afrika'dan da başta Fransa olmak üzere AB ülkeleri ve Çin'in müdahil olmasının engellenmesi ve Euro yerine Doların rezerv para olmasının garanti altına alınmasıdır.
Analizime Suriye'yi dikkate alarak şunları da ilave etmek istiyorum. Fransa'ya yönelik saldırı, aynı zamanda Suriye'de devam eden mini Dünya Savaşı ile de yakından ilişkilidir. G-20 öncesi Suriye konusu masaya yatırılacak ve çözüm aranacakken, Fransa'nın Suriye'deki politika değişikliğine giderek DAEŞ hedeflerini vurmak istemesine karşı Paris'teki eylemlerle Fransa durdurulması ve oyun dışı bırakılması amaçlanmış olabilir.
Suriye iç savaşıyla daha önce başlayan ve giderek tırmanan mülteci krizinin AB'nin varlığı için büyük tehdit olduğunu göz önünde bulundurarak, bazı öngörülerde bulunmak istiyorum. Küreselcilerin, piyasalarında kuralsız olarak oyun kurmalarını da engelleme amacını taşıyan Ulus Devletler ittifakı, AB'ye karşı mültecileri bir silah olarak kullanmaktadır. Paris'teki eylemlerden sonra, Avrupa'da zaten aktif olan yabancı düşmanlığı alevlenecek ve daha da yaygınlaşacaktır. Bu yabancı düşmanlığı, Müslüman düşmanlığına dönüşecek ve AB ülkelerindeki Türk ve Müslümanlar tehdit altında kalacaktır. Buna bağlı olarak, AB birliğinin ömrünü devam ettirmek için mülteci politikalarını gözden geçirecek ve eskisine göre çok daha katı politikalar uygulayacak ve Ortadoğu'da dengeleri kendi lehine çevirmeye dönük faaliyetlerden vazgeçecek ve Suriye'deki çözüme ve Esat sonrası yapılanmaya destek olmak zorunda kalacaktır. Bunu, G-20 zirvesinin sonuçlarına göre daha iyi değerlendirebiliriz. Bu Küresel Dünya Harbinde, daha çok terör örgütleri ve Devletlerin Ordularına bağlı Özel Kuvvetler Gayri Nizami Harp yürüttükleri için, maalesef çok daha karmaşık eylemlerin devam edeceğini düşünüyorum. Rusya'nın Suriye'ye müdahil olmasından sonra gelişen yeni dengesizlik ortamında, iki hafta önce Mısır'da Rus uçağı düştü. ABD başkanı başta olmak üzere, tüm farklı devlet adamları ve kurumlarının görüşleri uçağın DAEŞ tarafından düşürüldüğünü işaret etti. G-20 zirvesinde, aynı zamanda ABD'nin Türkiye ve diğer ülkelerle müzakereleri sonucu, Suriye'deki DAEŞ unsurlarına ortak hava ve kara harekâtı düzenlemesi sonucu çıkabilir. Paris'teki saldırılara bu açıdan baktığımızda, eğer eylemin sorumlu DAEŞ olarak gösterilirse, ABD ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri ortaklaşa harekât düzenler ve hedefler imha edilir. Böylece Ulus Devletler ittifakı, Küreselcilere Ortadoğu'da bir kez daha gözdağı vermiş ve dize getirmiş olur. Bu Küresel Savaş, enerji kaynakları ve nakil hatlarının paylaşımı savaşıdır. Küresel Savaşın sonucunda, ABD petrolü, Rusya doğalgazı kontrol edecek, Türkiye ise enerji nakil hatlarının güvenliğini sağlama ve dağıtımını yönetmede önemli görevler üstlenerek, ABD ile Rusya tahterevallisinin dengesini sağlama işlevi görecektir. AB ile Çin ise enerjinin alıcısı konumunda olmayı kabul edecektir. Paris'teki eylemler, Almanya'da patlak veren Volkswagen skandalı, Fransa'daki Air France krizinden ve FİFA'daki yolsuzluktan da bağımsız düşünülemez. Birbirinden farklı görünen bu krizlerin ortak noktası, yine Küresel Sermaye ile Ulus Devletler arasındaki savaşın ekonomik cephesidir.
Yakın gelecekte AB ülkelerinde demokratik yerine güvenlikçi politikaların ön plana çıkacağını düşünüyorum. Buna bağlı olarak, Türkiye'de 1 Kasım seçimlerinden sonra tek parti iktidarı tablosuyla birlikte Başkanlık Sisteminin güçlü bir devlet için zorunlu olduğunu halkımız daha iyi anlayacaktır. Mevcut kaos, Türkiye büyüme fırsatı vermektedir. Devletimiz de bu hedefini gerçekleştirebilmek için Yeni Anayasayla birlikte Başkanlık Sistemini, kamuoyunun gündemine sunacaktır. Bundan sonra şahsi kanaatim, Londra ve Moskova'nın da terör saldırılarına hedef olabileceğidir. İstanbul'da her zaman terör tehdidi altındadır. Türkiye'nin G-20 zirvesinden sonra DAEŞ'e karşı düzenlenecek ortak harekâta katılıp Suriye'deki hedefleri vurma olasılığı arttığı için, ülkemize yönelik terör tehditleri de artacaktır. Bu Küresel Harp, enerji kaynakları ve nakil hatları paylaşılıp kontrol edilinceye, Ortadoğu ve Afrika yeniden şekillendirinceye ve Doların rezerv para olması garanti altına alınıncaya kadar devam edecektir. Allah, devletimizi ve milletimizi de benzer saldırılardan korusun.