Zeytin Dalı Harekâtı ve Algı Yönetimi
Günümüzde savaşlar, harekâtlar ve mücadeleler sadece cephelerde ve sahalarda yapılmıyor. İşte bunun en somut örneği “Zeytin Dalı Harekâtı” ve ekseriyetinde sürdürdüğümüz algı yönetimidir.
Bilindiği üzere kahraman ordumuz tarafından 20 Ocak tarihi itibariyle Suriye’nin Afrin bölgesindeki PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG unsurlarına yönelik bir harekât başlatıldı. “Zeytin Dalı Harekâtı” adı verilen bu harekâtta neredeyse 20 gün geride kalırken 1000’den fazla teröristte öldürüldü. Ne yazık ki şehitlerimiz de var. Allah onlara gani gani rahmet eylesin.
Mehmetçik ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) cephede mücadele ederken cephe gerisinde olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları ve şahıslarıyla her birimize de bir mücadeleyi sürdürmek düşüyor. Onun da adı “Algı Yönetimi”dir.
20 gündür uluslararası basını ilgiyle takip ediyorum. Başta ABD’de de New York Times ve Washington Post, İngiltere’de The Guardian, Fransa’da AFP, İtalya’da ANSA olmak üzere birçok yabancı basın kuruluşu Türkiye’nin haklı mücadelesini karalamak adına ellerinden geleni yapıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosunda toplanan yaklaşık 100 kadar parlamenter de Türkiye’nin Harekâtı durdurmasını talep etti ve PKK’yı destekler açıklamalarda bulunup, PKK afişlerini de açıkça salladılar. Yine özellikle Avrupa’nın birçok şehrinde Türkiye aleyhinde örgüt taraftarlarınca gösteriler düzenleniyor.
ABD resmi organları da Türkiye’nin harekâtının Afrin ile sınırlı kalmasını talep ettikleri gibi Menbiç’ten çekilmeyeceklerini hatta PYD/YPG’yi desteklemeye devam edeceklerini de söylediler. ABD bununla da kalmayıp Menbiç’te PKK’ya saldıran Esed’in askeri kuvvetlerini de vurdu ve 100’den fazla askeri de öldürdü. Bu saldırı Esed’den daha ziyade Türkiye’ye verilmek istenen bir gözdağıdır. Menbiç’e gelme demektir.
ABD’nin dışında Fransa’nın Türkiye’yi işgalle suçlamaya kalkışmasını, birçok Avrupa devletinin de sivil kayıplar konusunda Türkiye’yi utanmadan uyardıklarını da unutmayalım. Ama bazı şeyleri de hatırlatalım;
- Avrupalı devletler sayı ile seçe seçe mülteci kabul ederken, 3 milyondan fazla Suriyeli’ye evsahipliği yapan Türkiye mi sivil kayıplar konusunda uyarılıyor?
- Dünyanın birçok ülkesi kılını dahi kıpırdatmazken, Fırat Kalkanı Harekâtıyla Cerablus’u, Azez’i, El Bab’ı cani DAEŞ ve PYD/YPG’den temizleyen, oralara hastane, okul ve bilumum insani yardım götüren Türkiye mi işgalle suçlanıyor?
- ABD’nin Afganistan’da, Irak’ta yaptığı katliam ve zulümleri, Fransa’nın Cezayir’de, Ruanda’da ve birçok Avrupalı devletin sömürgelerinde yaptığı katliamları saymadık bile.
Türkiye insanlığa hizmet ederken üstüne birde sivil katliamlar ve işgalle suçlanması her şeyden öte insanlık tarihi için büyük bir utanç ve yalandır. Bunların yanında bir utanç daha var ki o da “Türkiye’nin Kürt’lerle savaştığı” palavrasıdır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki savaş iki devlet arasında olur. Türkiye’nin ana amacı sınır güvenliğini sağlamakla birlikte, mücadelesi yalnızca terörledir.
Doğu ve Güney Doğu’da terörü büyük oranda bitiren ve Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı birçok şehre yatırım yapan, kalkındıran, istihdam götüren; Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde ki en ufak bir afette Kürt kardeşlerimizin yanında olan; Irak ve Suriye’de Esed’den, DAEŞ’ten ve PYD/YPG’den kaçan Kürt’lere sahip çıkan Türkiye’mi Kürt’lerle savaşıyor? Bunu iddia etmek bile saçmalık ve utançtır.
Demiştik ya savaşlar, harekâtlar ve mücadeleler sadece cephelerde ve sahalarda yapılmıyor diye işte bizim ülkece, tüm kurum ve kuruluşlarımızca, buna ilaveten tüm vatandaşlarımızın da katkısıyla “algı yönetimleriyle” de başa çıkmamız gerekiyor. Bu amaçla Türkiye’nin tüm uluslararası platformları, kamuoylarını, basın kuruluşlarını, sivil toplum kuruluşları ile hükümetlerin resmi misyonlarını domine etmesi ve baskı altına alarak doğru bilgileri aktarması gerekiyor.
Türkiye’nin “Fırat Kalkanı Harekâtıyla” Suriye’ye nasıl huzur götürdüğü, milyonlarca Suriyeli’ye evsahipliği ederek insanlık tarihi için nasıl bir fedakârlık yaptığı daha iyi anlatılmalı ve “Zeytin Dalı Harekâtı” için bu örnekler kullanılmalıdır. Türkiye AB’ye aday bir ülke ve Avrupa Konseyi’nin kurucu ülkelerinden de biridir. Kurucu ülke olarak Avrupa Konseyi ile Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde sesini yükselmelidir.
Geçtiğimiz günlerde açıklandığı gibi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 26 Mart’ta AB liderleriyle Varna’da buluşacaktır. Bu zirvede de gerekirse Türkiye’nin net mesajları AB ülkelerine iletilmelidir. Uluslararası basın tekzip edilmeli, gerekirse dünyanın tüm dillerinde Türkiye’nin haklı mücadelesi platform platform anlatılmalıdır.
Tüm bunları yaparken Türkiye aleyhinde söylenen her bir sözün “masumca kandırılmalar” ve “pembe yalanlar” olduğu da sanılmamalıdır. Sahada kahraman askerimizle nasıl PKK, PYD/YPG, DAEŞ çatışıyorsa, algı yönetimiyle yalanlarla da bizle mücadele ediyorlar. Amaç ikna olsa da, yol hakkı savunmak ve haktan vazgeçmemektir. Türkiye haklıdır ve kendi yolundan da dönmeyecektir.
Erdem EREN