ABD Ortadoğu'da yine kartları iyice kardı ve açık oynamaya devam ediyor. Kurgulayıp sahnelediği bu oyunu kaybederse büyük bir ekonomik darbe alacak ve dünya devletleri üzerinde prestijini yitirecek. Tarihinin en büyük şamarını yiyerek, kendisini yıkıma götürecek maratonun fitilini ateşlemiş olacaktır.
ABD bu yolda kazanmaktan başka alternatif düşünmüyor. Milyonlarca insanın ölmesi, sakat kalması, hicret etmesi, topraklarını kaybetmesi umrunda bile değildir. Katliamlar, suikastlar, darbe girişimleri, terör eylemleri kısaca hedefe götüren her yolu kendisine mübah görmektedir.
Ortadoğu'da yaşananların hiçbiri rastlantı veya tesadüfi değildir. Bu projenin gerçek mimarı ABD önderliğinde, İsrail ve perde arkasında duran İngiltere'dir. Pekala Barzani bu işin neresindedir? Barzani ise sadece kendisine söylenilenleri yapan ve uygulayan, kendisine biçilen rolü oynamaya çalışan bir piyondur. İşi bitip, rol beğenmediğinde onun da defteri dürülecektir.
Şimdi Barzani'nin yaptığı referandumdan sonra bölgede iki güçlü devlet olan Türkiye ve İran için de tehlike başlamış, tehdit çoğrafyanın kapısına kadar dayanmıştır. Nasıl ki Irak'ta yaşanan savaş ve krizlerin ardından ikinci aşama olarak harita değişikliği dönemine geçilmiştir, Suriye'de de aynı tezgah kurularak savaştan sonra, orada da harita değişikliği dönemine geçilecektir.
Bu harita evveliyatta Türkiye'yi ihata etme, çevreleme haritasıdır. Türkiye'nin güneyini baştan aşağı kuşatma planıdır. Bu durum gerçekleşirse, Türkiye'nin Arap ve İslam dünyasıyla bağı kopartılacak, ABD tarafından yüzlerce kilometrelik bir alanda askeri garnizonlar, üsler, ağır silahlar, her türlü füzeler konuşlandırılacaktır. Türkiye'nin güney sınırları baştan aşağı tamamen batılı orduların denetimi altına girecek, bölgenin hiçbir güvenliği de, müstakbeli de kalmayacaktır.
ABD, Suriye'de muvaffak olabilirse sonra ki aşama olarak hedeflediği ise; Türkiye'ye karşı yeni bir cephe açarak, çokuluslu devletlerle beraber Türkiye ve İran'a müdahale aşamasına geçmektir. Yoksa Türkiye'nin silah talep ettiğinde Kongre'yi işaret eden ABD'nin, mevzu bahis terör örgütleri olduğunda 3500 tır silahı bedava dağıtması boşuna değildir?
Kendini dünya jandarması olarak gören demokrasi ve uluslararası hukuk adına Ortadoğu'yu istikrarsızlaştırarak, kan gölüne çeviren Amerika'nın, Kürtlere düşkünlüğünün olmadığı da bir hakikattir. Kürtlerin bağımsız olup, kendi kendini yönetmesi fırsatını asla tanımayacaktır. ABD çıkarları için bölgede ki güç dengelerini kontrol altına almaya çalışmaktadır. Gözü bölgenin yeraltı zenginliklerindedir. Yer üstünde yaşayan Kürtlerin ABD ve tek müttefiki İsrail için zerrece bir değeri yoktur. Zaten bu durum Kürtler tarafından anlaşıldığında iş işten çoktan geçmiş olacaktır.
Oysa Türkiye, Saddam ve Esad rejiminin Kürt halkına yaptığı zulüm ve baskılarda, mazlum Kürt halkının her zaman yanında yer alarak, milyonlarcasına sınırlarını açmış, can güvenliklerini sağlayarak tarafını hep göstermiştir. Öteden beri Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmuştur belki ama, Kürtlere kimlik bile vermeyen, onları insan yerine koymayan, bekçi bile yapmayan diktatörlere karşı da rejimin değişmesini sürekli dillendirmiştir. Yine Türkiye, Talabani ve Barzani'ye de diplomatik pasaport vererek yıllarca desteklemiş, onlar, sağlanan bu imkan sayesinde Kürtlük davasını uluslararası arenalarda anlatarak, gerektiği gibi savunabilmişlerdir.
Günümüzde varılan yer ise olması beklenilen yer hiç değildir. Barzani'nin bir tarafından ABD, diğer tarafından İsrail tutmaktadır. Müslüman Barzani, sağına Yahudi'yi, soluna Hristiyanları alarak onları dost tutmakta, yanında ki komşusu ve din kardeşini ise düşmanı bellemektedir.
Şek ve şüphesiz Türkler ve Kürtler etle tırnak gibidirler. Kardeşlik ve beraberlikleri asırlara dayanır. Bu bakımdan Türk ve Kürt ayrımını literatürden çıkartmak, milli ve gayri milli ayrımına yönelmek daha doğru olacaktır. Selçuklu ve Osmanlı tarihi boyunca devam eden birliktelik genetiği ile hareket edilmesi, topluma kardeşlik düşüncesi anlatılarak yola devam edilmesi gerekir.
Çözüm ise bölge ülkeleri birleşirse gelebilir...
Altı yıldır farklı gerekçe ve amaçlarla bir araya gelemeyen Türkiye, İran ve Irak, Barzani'nin referandum ve bağımsızlık hedefi neticesinde aynı tarafta buluştular. Bu birlikteliğin arasına bir tefrika düşmez, taraflardan biri veya ikisi, yolun ortasında politika değişikliğine gitmezse Suriye meselesi de çözülebilir. Bu birliktelik ABD'nin bölgeyi yeniden tanzim etmesini engelleyebileceği gibi, aynı zamanda bölgenin birçok sorunlarına da çözüm olabilir. Etnik ve mezhepsel ayrışmasını da sonlandırabilir. Tüm bu gelişmeler ise Türkiye, İran ve Irak'ı fevkalade rahatlatır. Kardeş kanının akmasına mani olur, acıları sonlandırır.
Özellikle Suriye'de homojen bir yapı olmadığı için, sınırlar hala değişkendir. Kimin nerede olduğunu veya nerede durduğunu söylemek için de daha erkendir. Ankara bir yandan, birlikte hareket ettiği müttefikleriyle iletişimi kopartmadan, diplomasiyle ince bir siyaset gütmekte, diğer yandan Türk Silahlı Kuvvetleri'yle Suriye'de netice almaya çalışmaktadır. Bölge halkının barış ve selameti için gayret göstermekte, huzurun ve güvenliğin tesisi için çabalamaktadır. Hem Irak, hem Suriye'de amaçlanan hedefin ve planların her türlüsünü bilmekte, bütün oyunların içine de girmektedir.
Hakimiyyet.com