ABD Büyükelçiliği'nin twitter hesabından duyurduğu haberde, Türkiye'ye karşı başlatmış olduğu vize ambargosuyla, diplomatik açıdan bir kriz başlamış, karşılıklı ilişkiler yeni bir boyut kazanmış oldu. Tabi Türkiye'de mütekabiliyet esasına göre misliyle muamele ederek karşılık verdi.
Türkiye'nin; yaşanan uçak krizinden sonra Rusya ile hayatın her alanında yakınlaşması, S400 füze anlaşması gibi ittifaklar yapması, Barzani'nin yaptığı bağımsızlık referandumuna geçit vermemesi, bilakis bu teşebbüsüne posta koyması ve farklı aktörlerle işbirliğine gitmesi ABD'yi son derece rahatsız etmişe benziyor.
Dahası da var?...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD seyahatinde vuku bulan korumalarıyla ilgili olay, 15 Temmuz Darbesi faili FETÖ'nün iade edilmemesi olayı, ABD'de tutuklu bulunan Reza Zarrap olayı, ABD'nin PYD'ye silah vermesi olayı, FETÖ'den dolayı tutuklanan Amerikalı papazın iade edilmemesi ve özellikle Suriye'nin İdlib şehrinde ateşkes gözetleme operasyonunda Türk Silahlı Kuvvetler'in Rusya ile birlikte hareket etmesi gibi ABD tepkisini çeken bir sürü olay var. ABD'nin konsolosluk çalışanlarına yönelik, gözaltı ve tutuklamalara karşılık olarak böyle bir tepki verdiği izah edilmeye çalışılsa da arka planda başka unsurların olduğu bilinmektedir.
Türkiye'nin hedefleri ise Suriye'de siyasi barışı sağlamaktır. Yaşanan kaosu sonlandırarak, acıları nihayetlendirmektir. Kendi güvenliğine tehdit oluşturabilecek gelişmelerin seyrini değiştirmeye çalışmaktır. Tüm bunlar Türkiye'nin haklı talepleridir. Çok net bir şekilde görüldüğü gibi Ankara'nın, Suriye krizine çözüm yaklaşımları ve bölgesinde geliştirdiği politikaları ABD ile ayrışmakta, çıkarları ve milli hedefleriyle zıtlaşmaktadır.
ABD'nin 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı, 2003 yılında tezkere gerilimi ve Kuzey Irak'ta yaşanan Türk askerlerine çuval geçirme hadisesi gibi nedenler, Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin her zaman stabil vaziyette kalmadığını göstermektedir. Vize kararı içerik bakımından diğer yaşanan hadiseler kadar önemli değilse de, Amerika bu zamana kadar Türkiye ile ilişkilerinde bu derece orantısız bir tepki hiç göstermemiştir. Bu yaptırımın ciddiyeti ve öneminden ziyade, Türk-Amerikan ilişkileri tarihinde çizgilerin en belirgin ve derinleştiği bir dönemde olunduğu söylenebilir.
Türkiye ve ABD arasındaki sorunların temelinde bir güvensizliğin olduğu da âşikardır. Türkiye ise güvenliğini tehdit edecek gelişmelere, bölgesinde ki istikrarsızlığa ve değişimlere karşılık olarak boynunu bükecek, kaderine rıza gösterecek ve sükut edecek bir ülke hiç değildir!...
Siyaset, zamanlama ve krizlerlerden çıkabilmenin yollarını bilme ve bulma sanatıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti diplomatik kanalları kullanarak, krizin daha fazla derinleşmesine fırsat vermeden, diklenmeden dik durmaya devam edecek, onurlu bir çıkış yolunu da muhakkak bulacaktır.
Güngör Gökdağ