Avrupa Birliği büyümesini kuruluşundan sonra çok hızlı bir şekilde gerçekleştirdi. Maastrich kriterlerini, Kopenhag kriterlerini yerine getiremeyen ülkeleri bile birliğe tam üye yaptı. Ekonomik açılardan son derece geride kalmış Macaristan, Polonya gibi ülkeleri bünyesine kattı. Hırvatistan gibi bırakın demokratik açılardan gelişimini tekamüle erdirmeyi, Bosna'da işlediği suçlar ve insan hakları ihlallerine rağmen birliğe kabullenildi. Dahası AB kriterlerini yakalaması olanaksız ve birçok alanda yetersiz kalan Romanya, Bulgaristan gibi devletleri de yangından mal kaçırır gibi apar topar birliğe aldılar. Kısaca AB, sadece coğrafi konumundan dolayı değil, paylaştığı ortak değerler nedeniyle de Avrupa'ya ait olduğunu düşündüğü ülkeleri tereddütsüz bir şekilde birliğe kabul etti.
Türkiye'den ise sürekli olmazları isteyerek işi her fırsatta yokuşa sürdü. Kaşının altında göz, gözünün üstünde kaş var diyerek oyun içinde oyunlar kurdu. Bu zamana kadar sürekli olarak topu taça atıp kuralları değiştirdi. Türkiye'yi kabul etmemek için bıkmadan, usanmadan tam 58 yıldır oyalayıp farklı bahaneler üretti. Sadece bu durum bile Avrupa Birliği'nin ne kadar maksatlı ve yanlı olduğunu göstermektedir. AB, Türkiye'yi söz dinleyen bir emir eri gibi görmek istemekte, geçmişte olduğu gibi yönlendirmeye çabalamaktadır.
Oysa devamlı oyalanan Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda yönünü Avrupa'ya çevirmiş BM, OECD ve NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin ve faal olan Avrupa merkezli kurumların neredeyse tümüne üye olmuş bir ülkedir. Açılan fasıllarla yasalarını, Gümrük Birliği'yle de piyasalarını AB'ye uyarlı hale getirmiştir. İktisadi yönlerden AB'ye üye birçok ülkeden daha ileri seviyelerdedir.
Önemli bir ayrıntı ise demokratikleşme, yasaların AB ülkeleriyle uyumlu hale getirilmesi, ekonomik gelişmişlik gibi kriterlerin, Türkiye söz konusu olduğunda hiçbir öneminin olmadığı görülmüştür. Türkiye, stratejik bir müttefik olarak değil de, bilakis önemli bir rakip ve hasım olarak değerlendirilmektedir.
AB ülkelerinin; Türkiye'de varlığını sürdüren veya sürdürmeye çalışan muhalif bütün grup ve yapılanmalara karşı hukuki taraflarına bakılmaksızın maddi ve lojistik destek, uluslararası platformlarda yardım gibi dayanışma içinde oldukları görülmektedir.
Türkiye'nin; bekası ve güvenliğine kasteden teröristleri ısrarla, müteaddit defalar talep etmesine rağmen, karşılıklı sözleşme ve anlaşmaları, mütekabiliyet ilkesini ihlal ederek iadelerinin yapılmamasını izah etmek mümkün değildir. Avrupa Devletleri, Türkiye'de sivil halkı, polisleri ve güvenlik kuvvetlerini şehit eden eli kanlı teröristleri siyasi suçlu olarak değerlendirmekte, onlara arka çıkmaktadır. Terörist, bir Avrupa ülkesinde suçlu kabul edilip yargılansa bile, başka bir Avrupa ülkesinde yasalardaki ara formüllerden istifade ederek iltica hakkı elde etmekte, yaşamını serbest ve özgür bir şekilde misler gibi devam ettirebilmektedir.
Yani Türkiye değilse de Avrupa ülkelerinin çok değiştiği aşikardır. Avrupa değerlerinin insani açıdan ne kadar çürük olduğu tutumlarından anlaşılmaktadır. Tüm bu yaşanan gelişmeler ve AB ülkelerinin yaklaşımı, Türk halkının Avrupa devletlerine bakışını şekillendirmekte, ilişki ve münasebetlerini sorgulatır duruma getirmektedir.
Özellikle Almanya toplumunda oluşturulmak istenen kötü Türk ve Müslüman algısı giderek tüm Avrupa'da derinleşmektedir. Türkiye, Batı'nın isteklerine boyun eğmiyor, başına buyruk hareket ediyor diye izole edilmekte, Cumhurbaşkanı Erdoğan diktatör olarak ilan edilmektedir. Bu yaklaşım ise geleceğe yönelik sağlam köprüler kurulabilmesinin önünde büyük engel teşkil etmektedir.
Yüksek tansiyon da devam eden ilişkilerin uzun süreli böyle sürdürülmesi mümkün değildir.. Husumete dayalı söylemler ve o doğrultuda geliştirilen politikalar, yıllara dayalı ilişkileri yaralamakta, Avrupa'da yaşayan Türk göçmenleri de zor durumda bırakmaktadır.
Türkiye, Batılı devletler tarafından gözden çıkarılarak Arap Baharı kurmacasının son halkası olarak düşünülmüştür belki ama bulanık sular artık netleşmiştir. Türkiye'ye karşı yürütülen terör kampanyasının arkasında Batılı ülkelerin olduğu adresleriyle ve somut delilleriyle ortaya çıkmıştır. Ankara kimin dost, kimin de düşman olduğunu iyi bilmekte, tahriklere kapılmayarak kendi göbeğini kesme yolunda hızla ilerlemeye devam etmektedir.
Güngör GÖKDAĞ