Dirilispostası*Betül Soysal Bozdoğan
“Kanuni döneminde olsaydım sadece şiir yazardım” diyor Üstad Sezai Karakoç. Zamane neslini ‘Diriliş nesli’ olarak tanımlıyor. “Her şeyin alabora olduğu bu tarihsel süreçte ‘Her şeyi’ yeniden yeşertme ödevimizdir” diyor. Ben de üstattan ilham alarak diyorum ki: Efendimiz aleyhisselam zamanında yaşasaydım Efendimiz’in (sav) kızı olmak ve en sevgili babaya yoldaşlık yapmak isterdim. Osmanlı’da yaşasaydım tıpkı Fatma Aliye gibi roman yazmak ve muharrir ‘bir kadın’ diyerek imzamı atmak isterdim. Ne demişti İbn-i Haldun: “Coğrafya kaderdir.” Madem bu çağda yaşıyoruz ve madem Anadolu bizim kaderimiz… O halde kime ne düşüyorsa onu bir ödev bilmeli ve hiç düşünmeden, sağına soluna bakmadan sırtlanmalı. Bize düşen ise 93’te başlayan medya maceramızın içinde bugün yazmaya “Merhaba” demek oldu. Çünkü heybesinde söz birikmiş olanın paylaşmaması bencillik olurdu.
Tarihin yeniden şekillendiği bir süreçte uluslararası ilişkilerde denge, diplomasi, reel politik, ideoloji, kimlikler, terör, proxy savaşlar, öne sürülenler, arkada saklananlar, takiyeyi meslek edinenler, haysiyeti yitirenler, erdemleri bürünenler, adaleti giyinenler, inancın derinliklerinde zühdün zirvesini tırmananlar… Hepsi gündemimizde olacak.
Çoğu zaman gündemi takip edeceğiz, günceli yorumlayacağız ama bir müminin gündeminde olması gerekenleri de atlamayacağız. Bu anlamda gündem oluşturma iddiamız da hissediliyordur sanırım.
Açılışı yapmışken bir iki hususa vurgu yapalım.
TARİH BİLİNCİYLE HAREKET EDENLER
2014’ten bu yana Telafer’i elinde bulunduran DAEŞ’e, Irak ordusu(!), Şii Haşdi Şabi örgütü ve havadan koalisyon destekli bir operasyon başlatıldı. 15 gün içinde bitirilmesi planlanan sorunlu operasyonda soru çok net. Irak ordusunun paralel gücü ve ‘DAEŞ’in Şii versiyonu’ Haşdi Şabi, Sünni Türkmen halka nasıl muamele edecek? Şii hilalini gerçekleştirmek adına yayılmacı-hegemonik yaklaşımlarıyla örgüt kuran, sahaya sokan, Irak’ı kuşatan İran kesinlikle tarihi bilinçle hareket ediyor.
Kuruluşu ve ortaya çıkışı şaibeli DAEŞ ile mücadele adına sahaya gelen, PKK’ya kol kanat geren, bin 250 TIR silahla donatan ABD de tüm bunları tarihi bilinçle yapıyor. Dün İsrail işgal devletini bu coğrafyaya konduran akıl bir terör devletinin ön hazırlıklarını inşa ediyor.
PKK, FETÖ militanlarını besleyen, referandum sürecinde Türkiye’ye çelme takmaya çalışan, kaos planlarında ajanlarının adı geçen Almanya da bunu tarih bilinciyle yapıyor.
Peki biz ne yapıyoruz?
Demokrasi ve ekonomi ilişkisinde bir taraftan kimlik açılımları diğer taraftan kalkınmacı politikayla, kapımızın önünde yanan ateşin içinden çekip çıkardığımız mültecilere hayat yoluyla, savunma sanayiindeki atılımlarla, Somali ve Kudüs’e sahip çıkışımızla, 15 Temmuz diriliş ateşiyle BİZ de tarih bilinciyle olaylara, insanlara, siyasete, diplomasiye ve hayata bu açıdan baktığımızı ispatladık.
Ama bir fark var.
Diğerleri gücünü tahkim etmek ve hegemonik yapı oluşturmak isterken bizler insani diplomasi terimini geliştirdik. İstedik ki siviller ölmesin. Demografi değişmesin. Kadim topraklar öz değerlerini koruyarak gelişsin. Mazlum olmasın ve zulme rıza göstermesin.
Peki bu yoğun gündemin içinde Sn. Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı veya başbakan olsaydı ne yapardı? “Sakız fabrikası yapmalıyız” diyen zihniyetten kalkınmacı bir akıl çıkamayacağı için muhtemelen Almanya ile sorunumuz olmazdı. Dış politikada proaktif politikayı benimsemeyeceği için içe dönük yaklaşımlarla ABD’yi de rahatsız etmezdik. Dolayısıyla tarihine küs ve mesafeli ancak sömürgeci zihniyete şirin görünen bir anlayışla ne yapardık bilemiyorum. Hayal etmesi bile insana kendini kötü hissettiriyor…