Hakan BOZ
İstanbul Fikir Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı
Adını Türkiye’ye yönelttiği sert eleştirileriyle duyduğumuz İran Genelkurmay Başkanı Tümgenereal Firuzabadi, dini lider Hamaney’in talimatıyla 27 yıldır sürdürdüğü görevinden alındı. Firuzabadi’ye, Silahlı Kuvvetler Komutanlığı'nın yüksek askeri danışmanlığı görevi verilirken yerine İran-Irak Savaşı sırasında Devrim Muhafızları’nın İstihbarat ve Operasyonlar Komutanı iken öldürülen ve rejim tarafından savaş kahramanı ilan edilen Muhammed Hasan Bakıri’nin kardeşi Tümgeneral Muhammed Hüseyin Bakıri atandı. Görev değişikliğinde ise Kürdistan ve Belucistan’da yaşanan güvenlik sorunlarının etkili olduğu yorumları yapılıyor. Nitekim 90'lı yıllarda Devrim Muhafızlarının Kürt gruplara yönelik operasyonlarında istihbaratın sorumluluğunu üstlenen yeni Genelkurmay Başkanı Bakıri'nin, PJAK ve Komala gibi terörist gruplarla mücadelede deneyimli olması dikkat çekiyor. Buna karşın düzenli ordunun en üst kademesinde gerçekleşen değişim, temelde İran’ın savunma politikalarında radikal bir dönüşüm yaşanacağı anlamına gelmiyor. İran’da politik sistem velayet-i fakih etrafında şekillenen stratejik kurumlara dayanıyor. Kuşkusuz İran Ordusu bu kurumlardan biri olarak öne çıkıyor. Fakat İran’daki askeri yapılanmanın iki unsurdan teşekkül etmesi ve devrim sürecinde düzenli ordudan gelecek tehlikeleri bertaraf etmek üzere kurulan Devrim Muhafızları Ordusu’nun İran siyasetinde daha baskın roller üstleniyor oluşu düzenli ordunun etkisini ve hareket alanını törpülüyor. Bu bakımdan İran’nın askeri yapılanması ve savunma kapasitesi oldukça ilgi çekici ve dikkate değer bir görüntü veriyor.
İran, kendisini zaman zaman Körfez’in hegemonik gücü olarak tanımlasa da İran-Irak Savaşı’ndan sonra gerçekleştirdiği sınırlı modernizasyon ile eksiklerini gidermeye çalışan ve savunma kapasitesini yeterince geliştiremeyen İran Ordusu, nispeten zayıf konvansiyonel bir askeri güç. İran Ordusu’nun sahip olduğu silahların çoğu şah dönemine ait olup, özellikle donanma ve hava kuvvetlerinin lojistik imkânları ve askeri teçhizatı demode ve düşük kalitede. İran, 1979 Devrimi’nin ardından özellikle askeri teknoloji ve konvansiyonel silahlar alanındaki noksanlığını dengelemek için asimetrik savaş kapasitesini arttırmaya yönelmiş durumda. Böylece İran Ordusu, genel bir savaşta mücadele etmesi zor olan konvansiyonel askeri güçlere karşı özellikle sahip olduğu coğrafyayı iyi değerlendirerek avantaj sağlamayı hedefliyor. Bu strateji, temelde rakibin zayıf noktalarına odaklanarak, şok edici ani baskınlarla üstünlüğü elde edecek asimetrik savaş gereçleri ve yöntemlerini esas alıyor. Bu doğrultuda İran Ordusu, asimetrik savaş konseptine uygun bir silah portföyü oluşturuyor. Hiç kuşkusuz karadan denize füzeler, sürat tekneleri, uzun menzilli insansız hava araçları, uçan botlar, kara ve denizde hareket edebilen araçlar, bu konseptin en temel enstrümanları.
İran silahlı kuvvetleri, düzenli ordu ve Devrim Muhafızları olmak üzere iki ana silahlı unsurdan oluşmakta, paramiliter bir örgüt görünümü veren Besicler ise silahlı unsurları ile Devrim Muhafızları’nı desteklerken sivil unsurları ile toplumu denetliyor Hem Devrim Muhafızları Ordusu’nun hem de düzenli ordunun Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ve kendi Genel Kurmay Başkanlıkları bulunuyor. Bununla birlikte her iki ordunun da faaliyetlerini ise Silahlı Kuvvetler Müşterek Karargahı koordine ediliyor. Yaklaşık 545 bin aktif ve 350 bin yedek personelden oluşan silahlı kuvvetlerin temel amacı, İran’ı iç ve dış tehlikelerden korumak ve rejimin devamlılığını sağlamak. Bu doğrultuda düzenli ordunun görevi ülke sınırlarını korumakla sınırlandırılırken, Devrim Muhafızları’na ülkeyi ve rejimi koruma, İran’ın bölgedeki askeri ve siyasi nüfuzu arttırma görevi veriliyor. Devrim Muhafızları kara, deniz ve hava kuvvetlerinin yanı sıra yurt dışı operasyonları yürütmekten sorumlu olan ve sayılarının 3 bin – 10 bin arasında olduğu ifade edilen Kudüs Gücü ile iç isyanları bastırmak ve kamu düzenini sağlamak amacıyla kurulan Besiç gönüllülerinden oluşuyor. Besic gönüllüleri, silahlı unsurları ile Devrim Muhafızları’nı destekleme ve toplumsal düzeni sağlayarak, devrim kültürüne katkıda bulunma vazifelerini üstleniyor. İran silahlı kuvvetlerinin klasik ordunun yanı sıra Devrim Muhafızları ve Becis gönüllülerini de içine alacak şekilde yapılandırılması, zayıf konvansiyonel bir askeri güç olması ve bu alandaki noksanlıklarını asimetrik savaş kapasitesi ile dengelemek istemesinden kaynaklanıyor. Böylece İran Ordusu’nun konvansiyonel bir savaşta mücade edilmesi zor olan askeri güçlere karşı başta devrim Muhafızları ve Besic milislerinin avantaj sağlayacağı düşünülüyor. Zira devrimden önce modern ve iyi teçhiz edilmiş düzenli bir orduya sahip olan İran, devrimden sonra üst düzey komuta kademesinden yoksun ve lojistik imkanları sınırlandırılmış bir askeri güç haline gelmişti. Buna İran’a uygulanan uluslararası ambargolar da eklenince yeni rejim, çareyi yerli savunma sanayiinin geliştirilmesi ve askeri kapasitenin arttırılması için Rusya, Çin ve K.Kore pazarlarına yönelmekte bulmuştu.
Düzenli ordunun kara kuvvetleri, iyi derecede donatılmış silahlara ve yeterli derecede personele sahip olmasına karşın donanma ve hava kuvvetleri nispeten daha zayıf ve düşük bir askeri teknolojiye sahip. Bu nedenle İran bir yandan yerli askeri teknolojileri geliştirirken diğer yandan Rusya, Çin ve K.Kore’den aldığı silah tekneolojileri ve savunma sistemleri ile bu alandaki açığını kapatmaya çalışıyor. Fakat yeni üretilecek sistemlerin seri üretimi, yabancı ülkelerden alınan bu teknolojilerin sürdürülebilirliği ve etkili sonuçların test edilmesi konusunda ciddi belirizlikler bulunuyor. Tüm bunlara karşın İran geliştirdiği kısa ve orta menzilli füzeler ile bölgesel rakiplerini caydırıcı füze kapasitesine ulaşarak özellikle düzenli ordunun yumuşak karnı olan hava kuvvetlerinin açığını Şahab füzeleri ile kapatmaya çalışıyor. Keza deniz kuvvetleri de İran savunma doktrinine uygun bir yaklaşımla hızlı ve ani saldırılarla büyük güçleri tahrip edecek şekilde dizayn edilmiş, donanma küçük ve hızlı teknelerle donatılmış ve Körfez’in doğu sahilleri karasal ve mobil füze platformaları ile destekleniyor.
İran silahlı kuvvetlerinin bir diğer dönemli unsuru olan ve yurt dışı operasyonları ile de adından sıkça bahsettiren Devrim Muhafızları ise milli güvenliğin sağlanması, önemli istihbarat operasyonlarının gerçekleştirilmesi ve ülkenin nükleer programı gibi kritik siyasetlerin yürütülmesinde de önemli roller üstleniyor. Devrim Muhafızları bunların yanı sıra Körfez ülkelerindeki paramiliter gruplarla çeşitli temaslar kuruyor, onları askeri, mali ve lojistik olarak destekliyor. Böylece İran, Devrim Muhafızları aracılıyla Basra Körfezi’nde nüfuz alanlarını genişletip rakip devletleri istikrarsızlaştırırken; İsrail’e karşı da Lübnan Hizbullah’ı, İslami Cihat ve Hamas’ı destekliyor. Buna ek olarak Devrim Muhafızlar, anayasasının kendilerine verdiği “rejimi koruma” görevini ülkedeki reformcu unsurlara karşı bir müdahale unsuru olarak kullanıyor. Muhafızların, iç politikada bu kadar güçlü olmalarını sağlayan temel dayanak ise dini liderin kendilerine tanıdığı geniş siyaset alanı ve bonyud adı verilen vakıflar aracılığıyla kurdukları ticari ağlar olduğu görülüyor. Ülke ekonomisinin önemli sektörlerinde varlık gösteren Devrim Muhafızları, ticari olarak elde ettikleri ayrıcalıkları iç ve dış politikada bir manevra alanı olarak kullanıyor. Kurumsal olarak hükümetin emrinde olmalarına rağmen, dini liderden başka otorite tanımayan Devrim Muhafızları, özellikle güvenlik bürokrasisinin köşe taşı görünümünde. Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Devrim Muhafızları’nın ülkedeki ekonomik ve siyasi ağırlıklarının azalacağı düşünülse de Ruhani’nin yeni kabinesinde yer alan bakanların seçiminde reformcu geleneğe yakın kişilerin güvenlik ve istihbarat geleneğinden gelen kişilerle dengelendiğini ifade etmek mümkün. Buna paralel olarak dini lider Hamaney’in Devrim Muhafızları, devrimi korumalıdır ancak siyasetten uzak durmalıdır anlamına gelen beyanatları da gelecek dönem içerisinde Devrim Muhafızlarının siyasetteki etkisinin kısmen azalacağına ya da en azından diğer politik unsurlarla dengeleneceğine işaret ediyor.
Devrim Muhafızları içerisinde yer alan silahlı unsurları ile öne çıkan, bununla birlikte toplumsal düzenin sağlanması noktasında rejimin kendisine önemli görevler verdiği Becis gönüllüleri ise silahı kuvvetlerin önemli ideolojik ögeleri. Devrimin ardından gelişen askeri ve politik süreç, Besiclere hem ülkenin korunması için milis gücü olma görevini hem de devrimin korunması ve canlı kalması görevini yüklemiş. Mahalli alanlarda güçlü bir ağa sahip olan Becislerin, resmi alanlarda ayrıcalık görmesi ve ülke çapında halkın sempatisini kazanacak faaliyetlerde bulunmaları kitlelerin Besic’e yönelmelerinde etkili olmuş. Böylece rejim, Besic gönüllüleri üzerinden kitlelere ulaşarak, toplumu denetlemekte bununla birlikte olası bir savaş durumunda halkı hızla milis teşkilatları şeklinde örgütleyecek ve seferber hale getirecek bir kontrol mekanizmasına sahip.