Özcan Tikit
[email protected]
Hatırlayacaksınız, 2 yıl önce HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile Yunanistan'ın yeni başbakanı Aleksis Çipras arasındaki benzerlikten bahsetmek Türkiye'de bir hayli modaydı. Çipras'ın Yunanistan'daki yükselişi gibi Demirtaş'ın da Türkiye siyasetinde zirveye tırmanabileceği konuşuluyordu. Ege'nin iki yakasındaki iki yeni genç lider de siyasi karizmaları, toplumsal sorunlarına yönelik isabetli söylemleriyle umut vaat ediyorlardı. Hoş Yunanistan'da durum biraz farklıydı. Atina'daki gazeteci dostlarımız 40 yaşında başbakan olan Çipras'ın çıkışını Demirtaş'a değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 90'lı yıllarda başlayan yükselişine benzetiyor, Yunanistan'ın da nihayet Türkiye gibi uzun zamandır aradığı genç ve güçlü lideri bulduğunu savunuyorlardı.
Aradan geçen sürede yaşananlar Atina'daki dostların haklı çıkma ihtimalini artırıyor. Zira son iki sene içinde Demirtaş ve Çipras'ın başarı grafiklerine bakınca ciddi bir farklılaşmanın olduğu görülüyor. PKK'nın şiddet eylemlerine başlamasıyla birlikte Demirtaş'ın popülaritesi hızla erimeye başladı. 1 Kasım seçimlerinde yüzde 10 barajı bile zar zor aşıldı. Bugün yeni bir seçim yapılacak olsa HDP'nin barajı aşıp aşamayacağı da 1 Kasım'a oranla çok daha belirsiz görünüyor.
Terazinin diğer ucundaki Çipras'ın başarı grafiğindeyse durum oldukça farklı ve de parlak görünüyor. Peki ne oldu da Çipras aradan geçen iki sene zarfında Yunan siyaset sahnesindeki liderlik konumunu pekiştirirken Demirtaş yıldızı hızla sönen bir siyasi profile dönüştü dersiniz?
Muhtemelen çoğunuz "Çözüm süreci çöktüğü için" diyeceksiniz ve büyük ölçüde haklısınız da... Lakin bana sorarsanız Demirtaş ve Çipras'ı ayrıştıran esas kilit nokta "Halkının çıkarları mı yoksa partisinin ideolojik saplantıları mı?" ikileminde kaldıklarında yaptıkları hayati tercih oldu.
Çipras, referandum öncesinde partisi Syriza'daki AB karşıtı, aşırı solcu ucube siyasete teslim bayrağı çekmişti. Bu teslimiyet nedeniyle çok katı bir şekilde olmamakla birlikte referandumdan kemer sıkma paketine "Hayır" çıkarsa AB'ye bu konuda müzakereye devam edeceğini ama tavizlere de yanaşmayacağını söyledi.
Nitekim referandumdan kendisinin savunuculuğunu yaptığı "Hayır" sonucu çıktı. Ancak referandumdan elde ettiği desteğe rağmen Çipras günün sonunda pek çok taviz içeren borç paketine, partisindeki ideolojik saplantılı tiplere rağmen imzasını atmaktan korkmadı. Çünkü o imza atılmasaydı Yunanistan iflas edecekti. Yunanistan önce Euro'ya sonra da AB'ye "Elveda" demek zorunda kalacaktı. Syriza'daki AB karşıtı saplantılı cephenin sergilemek istediği bu dikbaşlılığın ağır faturasını ise Yunan halkı ödeyecekti. Halkın hem mal varlığı hem de tüm yaşam standardı kısa süre içinde yaklaşık yüzde 50 eriyecekti. Ne mutlu ki Çipras, partinin ideolojik saplantılara sahip elitleri ve halkın çıkarları arasında hayati bir ikileme düşünce tercihini halktan yana yaptı.
Neticede Syriza'daki saplantılı komünist elitler bu kararı nedeniyle, oğluna Ernesto adını vermiş Çipras'ı ideolojisine ihanet etmekle suçladılar ve partiyi de terk ettiler. Suçlamalarında haksız da değillerdi hani... Çipras Yunan halkına ihanet etmemek için eski saplantılı yoldaşlarını satmıştı. Yunan halkı da bunu gördüğü için olsa gerek kendisini satmayan Çipras'ı SYRIZA'daki saplantılı elitlere yedirmedi. Referandumdan iki ay sonra 2015'in eylül ayında yapılan son seçimde halk Çipras'ı yeni bir zaferle taçlandırıp yeniden başbakanlık koltuğuna oturttu.
Keşke Demirtaş da o hayati ikilemin içine düştüğünde yani PKK içindeki ideolojik saplantılı Kandil elitlerine, savaş baronlarına uyup yeniden kan dökme kararı aldığında hendekler yerine barış isteyen halkın yanına geçip cesur bir şekilde "Durun ey hevaller!" diyebilseydi. Keşke Demirtaş da Çipras gibi halktan uzak bir ideolojiye saplanmış parti elitlerini değil de halkın huzurunu tercih edebilseydi.
Habertürk
Demirtaş neden Çipras olamadı?
Demirtaş neden Çipras olamadı?