Erdem EREN
RUSEN Dış Politika Uzmanı
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Rusya’nın Soçi kentinde 2015’deki uçak düşürme krizinden sonra 8. kez bir araya geldi. Putin’in daveti üzerine gerçekleşen görüşmede iki lider arasında Suriye, ekonomi, enerji ve savunma sanayi başlıklarında çok önemli konular ele alındı. Ayrıca Üst Düzey İşbirliği Konseyi yedinci toplantısının hazırlıklarının da startı verildi. Görüşmeye Türk heyetinden Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan katılırken, Rus heyetinden ise Başbakan Yardımcısı Arkadiy Dvorkoviç, Kremlin Basın Sözcüsü Demitry Peskov, Kremlin Dış Politika Danışmanı Yuriy Uşakov ile Rus Devlet Nükleer Enerji Kurumu (ROSATAM) Başkanı Aleksey Lihaçev de hazır bulundu.
Putin’in de ifade ettiği gibi Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler kriz öncesi seviyeye ulaştı ve normale döndü. İki ülke arasındaki ilişkileri bu kadarla da nitelememek gerekiyor. İki lider arasında tarihi bir rekor olarak ifade edilebilecek seviyede diplomasi trafiği sürüyor. Bu yıl 6. kez yüz yüze görüşülürken, 13 kez de telefon görüşmesi yapıldı. Türk-Rus ilişkileri en yoğun dönemlerinden birini yaşıyor. Bunun şüphesiz Türk-Amerikan ilişkileri ile Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin en büyük gerilim dönemlerinden birine denk gelmesi tabii ki tesadüf değil.
İki liderin Soçi’de ki en önemli gündem maddelerin biri Suriye’ydi. Astana görüşmelerinin devamında Suriye’de atılacak yeni adımlar ele alınırken, siyasi çözüme yönelik verilen desteğin arttırılması da vurgulandı. İran’ın da dâhil olduğu 3 garantör ülkenin siyasi çözüm noktasında yeni adımlar atması bekleniyor. Moskova yönetimi Soçi’de yapılması planlanan Suriye toplantısına PKK terör örgütünün Suriye kolu PYD’yi de davet etmiş, Ankara’nın tepki göstermesi sonrası bu toplantı ertelenmişti. Liderler arasında bu meselede değerlendirildi.
Putin, Birleşmiş Milletler himayesinde Suriye’de taraflar arasında diyalog kurulması için gerekli koşulların oluştuğunu vurguladı. Erdoğan ise Putin ve Trump’ın Vietnam’daki Suriye görüşmesiyle ilgili yapılan ortak açıklamanın önemsendiğini belirtti. İki liderin Vietnam’da mutabık kaldıkları çözümün çerçevesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla alakalı olup, anayasa reformunu, diasporanın da katılacağı BM gözetiminde adil ve serbest seçimler ile yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesini içeriyor. Bu kararlar uygulanacak mı bilinmez ama gelecek adına Türkiye’nin adımları da merak ediliyor.
Putin ve Trump, Vietnam görüşmesinde Suriye ile ilgili BM ve Cenevre sürecini işaret ederken, bu durum aslında Türkiye’yi rahatsız eden bir konu oldu. Erdoğan, Soçi’ye gitmeden önce de bu görüşmeyi eleştirdi. Çünkü Türkiye, Cenevre değil Astana sürecinin asli unsurlarından biri. Suriye sorununun Cenevre sürecine göre çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonunu zayıflatan bir gelişme olabilir. Türkiye böyle bir durumda Suriye’de oluşacak veya oluşturacağı siyasal diyalog organları üzerinden pozisyonunu güçlendirmeye çalışabilir ve zorlayabilir. Bu konuda Ankara ile Moskova arasındaki görüşmeler sürecektir.
Suriye’de Türkiye’nin Afrin’e olası müdahalesi de iki lider arasında konuşulmuş olabilir. Türkiye, Afrin’deki terör yapılanmasının tacizinden doğan rahatsızlığı iletirken, gerekli adımları atma kararlılığı da görüşmede ele alınan muhtemel konulardandır. Ayrıca Erdoğan, Türkiye’nin bu noktada Rusya ile müşterek adım atma isteğini de yineledi. Türkiye’nin İdlip’te oluşturduğu güvenli bölge sonrası, Afrin’e de müdahale edeceği ve Fırat Kalkanı Harekâtını Batı’ya doğru genişletmiş olacağı, PYD/YPG terör örgütünün de Akdeniz’e erişme hayalini bitireceği uzun zamandır konuşuluyordu. Bu noktada Türkiye’nin üst düzey hazırlık halinde olduğu, Afrin’e müdahale olasılığının daha da arttığı belirtiliyor. ABD’nin Afrin’e müdahale sonrası nasıl bir tepki vereceği merakla beklenirken, ABD öncülüğündeki DAEŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon, bir basın toplantısında ABD’nin Türkiye’ye karşı YPG’yi doğrudan değil ama dolaylı olarak çatışmalarda destekleyebileceğini ima eden açıklamalarda bulundu.
Erdoğan ile Putin arasındaki görüşmenin diğer önemli bir maddesi de ekonomi üzerineydi. İki lider arasındaki diplomasi trafiğinin ekonomiye de olumlu yansıdığı reddedilemeyecek bir gerçek. Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacmi 2016’nın ilk 9 ayında 12,4 milyar dolarken, bu yılın ilk 9 ayında ise 15,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Artış ise %26,5 oldu. İki ülke 100 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmayı da hedefliyor. Rusya Türk yatırımcılar için büyük bir öneme sahip. Öyle ki Rusya’daki Türk firmalarının toplam yatırım miktarı yaklaşık 10 milyar doları buluyor. Türkiye’deki Rus yatırımların toplam değeri ise 10 milyar dolardan da fazla. Yine Rusya Türk müteahhitlik firmalarının en fazla proje yürüttüğü ülke konumunda. Türk müteahhitler Rusya’da 1910 projeyi yönetirken, bu projelerin değeri 65 milyar doları geçiyor.
Uçak düşürme krizinden önce iki ülke arasında uygulanan bir vize muafiyeti söz konusuydu. Erdoğan bu konuyu da Putin’e iletirken, vize muafiyet rejiminin yeniden oluşturulması gerektiği de vurgulandı. Bu yılın ilk 9 ayında 4 milyonu aşkın Rus turistin Türkiye’ye gelmesi önemli bir oran olsa da bunun daha da arttırılmak istendiği aktarıldı. Ayrıca 2019 yılında Türkiye ve Rusya’da karşılıklı olarak “Kültür ve Turizm Yılı” düzenlemesinin değerlendirmeleri yapıldı. Son olarak ise tarım ürünleri konusundaki tüm engellerin kaldırılması gerektiği tekrardan söylendi.
İki lider arasındaki en önemli görüşmelerden bir diğeri de enerji başlığında oldu. Türk Akımı projesinin inşası ele alınırken, Akkuyu Nükleer Santrali’ne giden süreç de değerlendirildi. Önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek temel atma törenine Erdoğan, Putin’i de davet etti. Putin ise görüşmelerde ve basın toplantısında ısrarla Rusya, Türkiye ve İran arasındaki işbirliğine vurgu yaparken, bu işbirliğinin Suriye’de yaşanan şiddet olaylarının azalmasına katkı sağladığını ve siyasi çözüm için de etki edeceğini dile getirdi. Putin ayrıca Türkiye ile Rusya’nın enerji konusunda Türk Akım doğalgaz boru hattı projesi ve Akkuyu Nükleer Güç Santralinde ki işbirliğine değindi ve ROSATAM şirketinin başlayacağı inşaatla birlikte ilk ünitenin 2023 yılında devreye girmesinin planlandığını söyledi.
Erdoğan ile Putin’in görüştüğü bir diğer önemli konu ise ortak askeri yatırımlar ve girişimler oldu. Bu noktada Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımı yaptığı Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli tarafından daha önce ifade edilmişti. Bunun maliyetinin yaklaşık 2 milyar dolar civarında olacağı kamuoyuna da yansımıştı. İki lider Soçi’deki görüşmede S-400 füze savunma sistemlerinin teslimatı, ortak üretimi ve modernizasyonu gibi konuları da görüştü. Erdoğan savunma sanayine yönelik atılacak ortak adımların çok önemsendiğinin de altını ısrarla çizdi.
Türk-Rus ilişkilerinin “uçak krizi” öncesinde de çok iyi seyrettiği dile getiriliyordu. Ancak yakın dönemdeki yoğun gelişmeler artık bu ilişkinin ciddi bir ittifaka evrildiğine yorumlanıyor. Türkiye’nin Batı ile ittifakının tamamen sona erdiğini söyleyen uzmanlar da var. Türkiye’nin Atlantik ile dönemsel olarak büyük bir anlaşmazlık yaşadığı doğru. ABD ve AB’nin Türkiye’de darbe girişimi gerçekleştiren FETÖ’ye yönelik korumacı tavrı, yine ABD’nin Suriye’de PYD/YPG terör örgütlerine olan silah desteği, AB’nin Suriye’li mülteciler konusunda Türkiye’ye gerekli desteği vermemesi Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkilerine siyasi manada büyük bir darbe indirdi. Nasıl devam edeceğine dair bir öngörüde bulunmak da oldukça zor.
ABD hem FETÖ lideri Fethullah Gülen’i Türkiye’ye iade etmemekte hem de PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD/YPG’ye silah ve taktiksel destek vermekte ısrar ediyor. Yine ABD arka plandan Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını İsrail ile birlikte desteklemeye de devam ediyor. Türkiye’nin mevcut kırmızı çizgileri ABD ile bu hususlarda uzlaşmasını pek de mümkün kılmıyor. Çünkü Türkiye hem FETÖ hem de PKK ile mücadeleyi beka sorunu olarak görüyor. Türk-Rus ilişkileri ABD ile tıkanan bu diyalog ortamında özellikle Türkiye için en önemli alternatif olarak karşımıza çıkıyor.
Türk-Rus ilişkilerinin en önemli ayakları ekonomi, enerji ve askeri konular üzerine geliştiriliyor. Türkiye Atlantik kaynaklı ekonomik hamlelere karşı Asya-Pasifik bloğunda özelikle Rus ve Çin yatırımları ve ticareti ile kendisine alternatif oluşturdu. Türkiye ekonomi ve enerji politikalarının yanında bağımsız askeri politikalarda izlemek istiyor. Rusya’dan gerçekleştirilmek istenen S-400 alımları bu istekle alakalı görünüyor. Ancak Türkiye aynı zamanda Atlantik bloğu ile yaşanan siyasi krizlerin ekonomik ve askeri ilişkilere de yansımasını istemiyor. Bu bağlamda Ankara siyasi krizler ile ekonomik ilişkilerin farklı seyretmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor. Ayrıca askeri bağlamda Türkiye Rusya’dan S-400 alımına imza atarken, diğer bir yandan Fransa ve İtalya ile de ortak hava savunma sistemi geliştirilmesi için de anlaşmaya vardı. Türkiye böylelikle Batı’ya bir anlamda güven mesajı da vermeye de çalışıyor.
Orta Doğu’da Türkiye dış politikasında değişime gittikten sonra Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapmaya başladı. Bu bağlamda Suriye’de siyasi çözüme destek verirken, PYD/YPG’nin devletleşmesine ve DAEŞ’in terör etkisini arttırmasına engel olmaya çalıştı. Irak’ta da yine Mesut Barzani önderliğinde Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin bağımsızlık referandumuna karşı çıktı. Rusya’da iki ülke ile ilgili benzer politikaları yürütüyor. Ayrıca Ruslar Kürtler üzerindeki etkisini arttırarak ABD’nin gücünü bu anlamda kırmaya çalışıyor.
Türk-Rus politikaları genel manada uyumlu olsa da PYD politikası ekseninde uzlaşma sağlaması neredeyse zor. Türkiye büyük oranda PYD’ye bölgede taviz verilmesine karşı çıkıyor. Bu noktada iki ülkenin daha derin konuları konuşup, güçlü kararlara bölgede imza atmaları gerekebilir. ABD’nin Suriye ve Irak politikası Kürt devletinin bağımsızlığından ya da özerk bir bölge oluşturmasından geçiyor. Bu politika özellikle Türkiye’nin beka sorununa karşılık geliyor. Türkiye’nin Rusya ile sıkı bir pazarlık yapıp bölgedeki yerli PYD dışındaki Kürtlerle iletişimi artırıp ABD’nin elindeki Kürt kartını alması gerekiyor.
Son gelişmelere bakılacak olursa, ABD-PYD/YPG ve DAEŞ ortaklığının da sağlandığı, buna istinaden de Rakka’dan DAEŞ militanlarının ABD askerleriyle PYD/YPG teröristlerinin gözetiminde şehri terk ettiği görüldü. Rakka büyük oranda PYD/YPG’ye teslim edilmeye başlandı. ABD sürecin en başında DAEŞ ile mücadele edileceğini ve PYD/YPG’ye bu nedenle silah ve taktiksel destek verildiğini açıklamıştı. Gelinen süreçte ABD’nin bu tezinin de samimi olmadığı ortaya çıktı. ABD açıkça bölgede Kürt özerk bölgesinin oluşumu için imkânlarını zorluyor. Bu süreç karşısında Moskova, Ankara, Şam ve hatta Tahran yönetimi ABD ve PYD/YPG’ye karşı siyasal diyalog ve çözüm sürecinde ortak hareket etmeye mecbur kalacak gibi duruyor. Esad’ın da Türkiye ile doğrudan temas kurmak istediği belirtiliyor. Türkiye’nin en temel endişesi ABD ile Rusya’nın Cenevre sürecine göre çözümü dayatması. Bu durumda Ankara, Tahran ve Şam yönetimleri kararı kabule de zorlanabilir.
Türk-Rus ilişkilerinin güven endeksine oturması Türkiye’yi ilgilendiren bazı sorunların ortak çözümüne imza atılmasına imkân sağlayabilir. Orta Doğu ekseninde bunu değerlendirecek olursak ilk önemli gelişme Astana sürecine Rusya’nın Mısır’ı da dâhil etmesidir. Darbe sonrası Türkiye ile Mısır ilişkilerinin bıçak gibi kesildiği aşikâr. Astana süreci iki ülke arasındaki diyalogların başlamasına neden olabilir. Türkiye’nin bu konuda nasıl bir yol izleyeceği de bilinmiyor. Türkiye özelikle Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde hem Mısır ile hem de Müslüman Kardeşler ile Orta Doğu’da yakın ilişki içerisindeydi. Ancak bu ilişkiler özellikle darbe sonrasında reel anlamda zarar gördü. Sisi’nin Mısır’da otoritesini sağladığı da bilinen diğer bir gerçek. Bu noktada Türkiye, Müslüman Kardeşler politikasını gözden geçirecek mi göreceğiz.
Türkiye’yi de ilgilendiren diğer bir sorun Dağlık Karabağ sorunudur. 1991 yılında Ermenistan tarafından işgal edilen bir Azerbaycan toprağı olan Karabağ, o yıllardan beri bölgenin en önemli sorunlarının başında geliyor. Rusya’nın Ermenistan üzerindeki hamiliği çözümün önündeki en büyük engellerden biriydi. Türk-Rus ilişkilerinin gelişme evresinde bu sorun da garantör ülkeler olarak çözüme kavuşturulabilir. Ardından Azerbaycan’da Türkiye ile birlikte Avrasya entegrasyon projelerine dahil edilebilir.
Son olarak Türk-Rus ilişkilerinin gelişme sahası sadece Orta Doğu ile de sınırlı kalmıyor. İlişkilerin entegrasyon projelerinin yoğun gelişim sahası Avrasya olarak görülüyor. Asya-Pasifik olarak da adlandırabileceğimiz bölgede Türkiye ve Rusya, Çin ile birlikte ortak projelerde yer alıyor. Kuşak ve Yol Projesi bunların başında geliyor. Ayrıca Türkiye sıklıkla Rusya, Kazakistan ve Çin’e Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girmek için üyelik baskısı da yapıyor. Türkiye’nin Avrasya entegrasyonuna ve Rusya’ya olan bu ilgisi özellikle Rus kamuoyunda NATO ile ilişkilerindeki kırılmanın daha fazla ön plana çıktığı şeklinde yorumlanıyor. Avrupa kamuoyu ise Türkiye’nin AB ve ABD’den gün geçtikçe daha fazla uzaklaştığını Rusya ve Avrasya’ya yakınlaştığını dile getiriyor.
Türkiye’nin Avrasya politikasının Atlantik’den temelli kopuşu hedeflediğini söylemek neredeyse imkânsız. Bu konu ısrarla Ankara tarafından da reddediliyor. Türkiye Avrasya politikasını çok boyutlu diplomasi stratejisi içinde büyük oranda alternatif siyasi, askeri ve ekonomik şartlarını geliştirmek adına sürdürüyor. Avrasya entegrasyon projelerine dahil olup, siyasi, askeri ve ekonomik fırsatların elde dilmesi Türkiye için oldukça cazip geliyor. Bu noktada Türkiye, Atlantik ile gerilen ilişkileri ekseninde Avrasya’ya daha çok akılcı politikalarla yaklaşıyor. Avrasya stratejisi içinde Rusya ile ilişkiler ise Türkiye için oldukça zorunlu bir ittifak olarak görünüyor. ABD ile birlikte bölgesel sorunların çözümünde ortak hareket etme zemini bulunmayan Türkiye, Rusya ile bu imkânı değerlendirmeye uğraş veriyor. Bölgesel sorunların Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda çözülüp çözülmemesi Türk-Rus ilişkilerinin istikrar ve devamlılığını da büyük oranda test edecek. Bunu da zaman gösterecek.
Kaynak Rusen