Azerbaycan/Bakü/Trend Haber Ajansı Türkiye Masası
İstanbul Fikir Enstitüsü Bilimsel Danışmanı Hakan Boz Trend Haber Ajansı'na Karabağ'da son günler yaşanan çatışmaları, Karabağ'ın çatışmalarının uluslararası komuoyuna yansıması ve Karabağ sorunun çözüm yollarını değerlendirdi.
Hakan Boz
Azerbaycan-Ermenistan temas hattında 22 yıldır devam eden gerilim, 2 Nisan'da yaşanan ateşkes ihlali ile yeni bir boyut kazandı. Azerbaycan Ordusu, Karabağ sınırında Ermeni işgalci kuvetlerine karşı son derece iyi planlanmış bir müşterek birlik harekatı gerçekleştirerek, stratejik bölgelerin denetimini ele geçirdi. Azerbaycan Ordusu'nun kısa süre içerisinde Ermeni mevzilerini yararak, Talış köyü etrafındaki tepe ve Seylusan yerleşim birimlerini işgalci unsurlardan temizlemesi düşman üzerinde stratejik baskın etkisi yarattı. Büyük şaşkınlık yaşayan Ermeni birlikleri, henüz bu durumun şokunu üzerinden atamadan işgal altındaki bölgelerde bulunan Ermenistan Silahlı Kuvvetler Komuta Merkezi'nin imha edilmesiyle ikinci büyük şoku yaşadı. Buna karşın Azerbaycan Ordusu, hem uzun süredir yüksek askeri teknoloji ile modernize ettiği muharebe araçlarını test etti hem de bundan sonra gerçekleşebilecek daha geniş kapsamlı harekatların da provasını yapmış oldu. Böylece Azerbaycan Ordusu, kapsamı sınırlı fakat stratejik değeri yüksek askeri bir harekat ile amacına ulaşarak operasyonlarına 4. gün son verdi.
Azerbaycan, Dr. Nazim Caferov Hocamızın tabiriyle "4 gün savaşı" sonunda, topraklarındaki işgalci unsurların askeri durumunu etüd ederek, düşmana karşı psikolojik üstünlük sağladı. Dahası Azerbaycan, bu operasyon ile uluslararası camianın da tepkilerini ölçeme imkanını yakaladı. Dolasısıyla Azerbaycan bundan sonra gerçekleştirebileceği operasyonlar sonrasında uluslararası camiada artık kimin ne tepki vereceğini de test etmiş oldu. Öyle görünüyor ki Azerbaycan, harekata başlamadan çok önce tüm bu askeri ve siyasi olasılıkları göz önünde bulundurarak kısa süreli ve dar kapsamlı bir askeri harekatta karar kılmış olmalı. Fakat bu kadarı bile gelecekte Azerbaycan'ın Karabağ'a yönelik politikalarında yaşanacak değişim hakkında önemli ipuçları barındırıyor. Örneğin gelecekte temas hattında uzun süredir keskin nişancılar marifetiyle yürütülen kontrollü gerilim dönemi yerini Azerbaycan'ın zaman zaman gerçekleştireceği müşterek birlik harekatlarına bırakabilir. Zira Azerbaycan gerçekleştirdiği bu operasyon ile 22 yıldır devam eden sıfır toplamlı oyun perspektifinin Karabağ sorununun çözümü için artık umut vermediğini tüm muhataplarına göstermiş oldu.
Çatışmalar devam ederken ABD ve AB pasif bir tutum sergileyerek, meseleye diplomatik yollarla çözüm aranması yönünde mesajlar verdi. Hatta AKPM Başkanı Pedro Agramunt bir adım ileri giderek hem ateşkes çağrısında bulundu hem de Ermenistan'ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak geri çekilmesi çağrısında bulundu. Bu noktada Bakü, Güney Kafkasya'daki konumunu güçlendirmek için giriştiği çok taraflı ittifak arayışlarının ve Karabağ probleminin çözümünde, Hazar petrollerini diplomatik bir manevra sahası olarak kullanmasının meyvelerini toplamaktadır. Nitekim Hazar havzasından çıkarılan petrol ve doğalgaz Karadeniz, Akdeniz ve Baltık Denizi limanlarına ve merkezi Avrupa ülkelerine ulaştırılmakta bu durum Azerbaycan'ın hem enerji ihracatını hem de dış politikadaki ilişkilerini çeşitlendirmesini sağlamaktadır. Bu doğrultuda Batı'nın Azerbaycan'ı enerji güvenliği konusunda önemli bir ortak olarak görmesi, ABD/AB-Azerbaycan ilişkilerinin stratejik düzeye gelmesini sağlamıştır. Dolayısıyla ABD ve AB'nin pasif tutumunu, Azerbaycan'a tepki göstermemesini ve AKPM Başkanı Pedro Agramunt'un çağrısını Azerbaycan'ın enerji diplomasisindeki başarısına bağlayabiliriz.
ABD ve AB bloğunu çatışma sürecinde dolaylı bir tutum sergileyerek ateşkes çağrısında bulunurken Rusya ve İran bloğu güçlü bir tarafsızlık vurgusu içerisinde ateşkes çarısında bulundu. Bu ince ayrıntı aslında temelde çok daha derin anlamlar taşıyor. Zira siyasi olarak aynı aynı blok içerisinde yer alan Rusya ve İran'ın Karabağ konusundaki tarafsızlığı hakikatte Ermenistan'ın desteklendiği anlamına geliyor. Nitekim Ermenistan, Rusya ve İran ile imzaladığı ikili anlaşmalarla hem askeri teknolojisini geliştiriyor hem de savunma kapasitesini yükseltiyor. Bu açıdan Erivan'in, 20 Ağustos 2010'da Gümrü'de bulunan Rus askeri üssünün kullanım süresini 2044'e kadar uzatması, Aralık 2015'te ortak hava savunma anlaşmasını imzalaması ve Rusya'nın Ermenistan'ın askeri ve teknolojik alanda gelişimine büyük katkı sağlaması Rusya'nın tarafsızlığının o kadar da masum olmadığını net şekilde ortaya koymaktadır. Keza İran'ın Ermenistan'ın Karabağ'ı işgal ettiği süreçte, Ermenistan'a askeri operasyonları devam ettirebilmesi için gereken doğal gaz ve enerji ihtiyacını karşılaması, Karabağ savaşının devam ettiği dönemde Ermenistan'ın gıda, hammadde ve enerji ihtiyaçlarının önemli tedarikçilerinden biri olması, gelişen Azerbaycan-İsrail ilişkilerini dengelemek için Erivan ile olan ortaklığını derinleştirmesi gibi örnekler de İran'ın Karabağ konusundaki "tarafızlığını" göstermesi açısından önemlidir.
Burada en samimi yaklaşım elbette Türkiye'den gelmiş, Ankara, operasyonlar devam ederken Bakü'nün yanında olduğunu açıkça beyan etmiştir. Zira Türkiye'nin Karabağ konusundaki tavrı oldukça nettir. Üstelik Türkiye'nin Azerbaycan'a olan desteği hükümetleri bile aşan bir durumdur. İki ülke arasındaki tarihi bağlar ve akrabalık ilişkileri, Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin birbirleriyle olan ilgisini zinde tutmakta, bu durum hükümetler arasındaki ilişkilerin de ötesine geçmektedir. Dolayısıyla Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmaların doğrudan bir savaşa dönüşmesi durumunda Türk Ordusu tıpkı Eylül 1918'de olduğu Azerbaycan'ın yanında yer alacaktır.
Karabağ sorununun çözümü için en gerçekçi senenek, 8 Haziran 2010 tarihinde kabul edilen Askeri Doktrin'in işaret ettiği stratejik çerçevenin uluslararası kamuoyuna anlatılması ve askeri seçeneğin adım adım uygulanmasıdır. Bu kapsamda Azerbaycan Ordusu, fırsat buldukça Karabağ'ı askeri tatbikat alanına çevirmelidir. Zira askeri başarı olmadan diplomatik kanallarla başarı elde edilmesi mümkün değildir. Aksi halde bölgede çatışmaların durması olası gözükmemektedir.
Muhabir : Orhan Guluzade