Trend Haber Ajansı Türkiye Masası
TREND Haber Ajansı Türkiye Masası'na yazılı röportajda bulunan Türkiye Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, uçak krizinin ardından gelişen Rusya-Türkiye ilişkileri, Suriye krizi ve TAKM'ın kurulmasına yönelik gelişmeleri değerlendirdi.
Trend Haber Ajansı: Türkiye ve Rusya arasında yaşanan gelişmeler doğrultusunda, Türkiye savunma politikası nasıl değişmiştir?
Bakan İsmet Yılmaz: Dünyanın en istikrarsız bölgeleri olan Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'nun ortasında yer alan Türkiye'nin Savunma Politikası; ülkenin bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve hayati çıkarlarını korumak ve muhafaza etmek esaslarına dayanmaktadır.
Türkiye'nin Millî Savunma Politikası'nı yönlendiren temel ilke Mustafa Kemal ATATÜRK'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" veciz sözüyle belirlenmiştir. Türkiye, ihtilaflara barışçıl yollardan çözüm bulunmasını, çözüm bulunmaması halinde, kriz yönetimi ve uluslararası iş birliği ile krizin çatışmaya dönüşmesinin önlenmesini, çatışmaların kısa sürede durdurulacak kalıcı ve adil bir barışın tesis edilmesini esas alan bir yaklaşım izlemekte ve bunun gereği olarak da, barışı destekleyen tüm faaliyetlere katkıda bulunmakta, bütün ülkelerle ilişkilerini dostluk ve iş birliği temeline dayalı olarak ikili ve çok taraflı olarak sürdürmektedir.
Bu kapsamda Türkiye, RF ile yaşanan krize ilişkin siyasi ve askerî diyalog kanallarının açık bulundurulmasını esas alan bir politika izlemektedir.
Trend Haber Ajansı: 04 Aralık 2015 tarihinde Boğazlar'dan geçiş yapan "Tsesar Kunikov" adlı RF savaş gemisinin geçiş sırasında üzerinde yerden havaya füze sisteminin bir personel tarafından dışarıdan kolaylıkla görülebilecek şekilde omuzda taşınması hususunda Rusya Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına çağrılmıştır. Ayrıca Rusya, uçak güvenliğinin sağlanması için aldığı karar doğrultusunda bölgede operasyon yapan uçaklarını havadan havaya füze taşıyan uçaklar ile izlenmesi yönünde adım atmıştır. Bu hususta, artan kriz sürecinde ve Rusya yöneticilerin konuşma üslubu doğrultusunda, Türkiye'ye karşı saldırgan tavır alınması gibi bir endişe var mıdır? Bu konuda yapılanlar nelerdir?
Bakan İsmet Yılmaz: Öncelikle belirtmek gerekir ki, 24 Kasım'daki hadise bizim için hava sahamıza giren askerî bir hava aracına karşı yürürlükteki angajman kurallarımızın işletilmesinden ibarettir. Hadisede, Türk radar istasyonlarınca defalarca yapılan ve üçüncü taraflarca da kayıt altına alınarak teyit edilen ikazlar dikkate alınmamış ve ihlalde bulunan uçağa angajman kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmak zorunda kalınmıştır.
Rus tarafı, Rusya'da yaşayan Türk vatandaşlarını ve burada faaliyet gösteren şirketlerimizi de içerecek şekilde, son derece haksız tedbirler almıştır.
Askerî alanda atılan adımlar da bu ölçüsüz tutumun bir yansımasıdır. Güvertesinde MANPAD taşıyan asker bulunan geminin Boğazlardan geçmesi, S-400 füzelerinin sınırımıza yakın bölgelere yerleştirilmesi, Rus savaş uçaklarının havadan havaya atılan füzelerle uçması bu adımlardan bazılarıdır. Yapılması gereken tek şey, sınırlarımıza, egemenliğimize saygı gösterilmesidir.
Rusya'nın şu ana kadar tüm yapıcı çağrılarımızı yanıtsız bırakıp, bunun yerine Türk vatandaşlarını hedef almasını, ekonomik yaptırımlar uygulamasını, askerî alanda bazı adımlar atmasını ve Türkiye'ye karşı bir kampanya yürütmesini üzüntüyle karşılamaktayız. Biz soğukkanlı tutumumuzu korumak için azamî gayreti sarf ediyor, Rusya'ya yönelik yapıcı diyalog çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Diplomatik kanallardan Rus tarafıyla teması sürdürme gayretindeyiz. Biz de bazı adımlar atmak zorunda kalmadan diyalog tesis edelim ve bu krizi nasıl aşacağımızı birlikte konuşalım diyoruz. Rusya ve Türkiye aynı coğrafyada barış için ortak hareket etmelidir, ülkelerimiz arasındaki gerginliklerin, alınan tek taraflı tedbirlerin hiçbir tarafa yararı olmayacaktır.
Trend Haber Ajansı: Rusya'nın Suriye'deki üssüne S-300 ve S-400 hava savunma sistemlerinin konuşlandırılması ve Moskova'nın İran'a S-300 sistemlerinin sevkıyatına başlaması nedeni ile birçok NATO ülkesinde bu sistemlere karşı radarbozucu sistemlerin geliştirilmesi gündeme gelmiştir. Bu konuda Türkiye'nin kendi başına veya NATO iş birliğinde alacağı önlemler nelerdir?
Bakan İsmet Yılmaz: Suriye rejimine ait hava savunma unsurları, 22 Haziran 2012 tarihinde ülkemize ait RF-4 tipi silahsız keşif uçağını Suriye'nin 13 deniz mili açığında uluslararası hava sahasındayken düşürmüştür. 03 Ekim 2012 tarihinde Suriye rejimine bağlı güçlerce açılan top ateşi sonucunda, Akçakale'de beş vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine, 21 Kasım 2012 tarihli resmî talebimiz üzerine, NATO Dışişleri Bakanları'nın 04 Aralık 2012 tarihli kararı temelinde, Türkiye'nin hava savunma kabiliyetlerinin takviyesi amacıyla Müttefiklerimize ait hava ve füze savunma yetenekleri ülkemize konuşlandırılmıştır.
ABD, Şubat 2013 ayından başlayarak Gaziantep'te, Almanya ise Ocak 2013 ayından başlayarak Kahramanmaraş'ta ikişer Patriot birliği konuşlandırmıştır. ABD, operasyonel (küresel kuvvet yapılanması) ve teknik (yazılım güncellemesi) sebeplerle; Almanya ise, personel rotasyonunda yaşadığı ciddi sıkıntı nedeniyle bataryalarını bu yılın sonbahar aylarında geri çekmiştir. Hollanda ise, Ocak 2013 ayında Adana'da konuşlandırdığı iki bataryasını geçen yıl geri çekmiş; bunun yerine, İspanya Ocak 2015 ayında bir batarya konuşlandırmıştır.
04 Aralık 2012 tarihli Dışişleri Bakanları kararına binaen ve İttifak güvenliğinin bölünmezliği ilkesi uyarınca, ulusal savunmamızın NATO kapsamındaki takviyesinin sürdürülmesi amacıyla ilgili Müttefiklerle başlatılan çalışmalar bir süredir devam etmekteydi. Bu arada, Rusya Federasyonuna ait uçakların 03 ve 04 Ekim 2015 tarihlerinde ülkemiz hava sahasını üst üste ihlal etmeleri akabinde, 08 Ekim 2015 tarihindeki NATO Savunma Bakanları toplantısında, ülkemizin savunmasının takviyesine yönelik talebimiz yinelenmiştir.
Bu arka plan temelinde, Kuzey Atlantik Konseyi 18 Aralık 2015 tarihinde Türkiye için uyarlanmış güvence tedbirleri paketini onaylamıştır.
Söz konusu tedbirler, NATO'nun güneydoğu sınırlarında devletlerden ve terör gruplarından kaynaklanan çok boyutlu tehditlere karşı, Türkiye'ye güvence sağlamak ve bölgede istikrarı artırmak için tasarlanmıştır. Bu tedbirler savunma amaçlıdır ve belli bir ülkeyi hedef almamaktadır. Kaldı ki, NATO, ülkemizin hava savunma yeteneklerini takviye etmeye, RF'nin Suriye'ye askerî müdahalesinden önce başlamıştır.
Ayrıca, NATO'da, RF'nin "Alan Erişiminin Engellenmesi (A2AD-Anti Access Area Denial)" yeteneğine karşı tedbir alınması konusu üzerinde çalışılmaktadır. Türkiye, tüm çalışmalara aktif katılım sağlamakta ve desteklemektedir. Önümüzdeki dönemde devam eden çalışmaların sonucuna göre NATO Varşova Zirvesi'ne giden süreçte, NATO'nun caydırıcılığına ilişkin ilave tedbirler geliştirileceğini ve Türkiye'nin de buna destek sağlayacağını düşünüyorum.
Öte yandan, Rusya Federasyonu, Suriye'de Eylül ayından bu yana arttırmakta olduğu askerî mevcudiyeti kapsamında, kayda değer hava savunma ve elektronik muharebe yeteneklerini bu ülkede konuşlandırmıştır. Hava sahamızı ihlal eden uçağın 24 Kasım 2015 tarihinde düşürülmesinin sonrasında, RF'nin ülkemize karşı başlattığı haksız tedbirler meyanında Suriye'de mevcut askerî yeteneklerini, S-400 füze savunma sistemi de dâhil olmak üzere ilave yeteneklerle güçlendirme yoluna gitmiştir.
Bu yeteneklerin, uçak ve füze gibi hava taarruz yeteneklerine sahip olmayan terör örgütü DEAŞ'la mücadeleyle herhangi bir bağlantısı olmadığı aşikârdır. Aksine, bu tip gelişmiş sistemlerin Suriye'deki varlığı, istenmeyen hadiselerin vuku bulması olasılığını artırması nedeniyle, DEAŞ'a karşı Küresel Koalisyonun Suriye'de icra ettiği hava harekâtı bakımından da ciddi risk arz etmektedir. 24 Kasım 2015 hadisesinin ardından, S-400 bataryasının Suriye'ye sevk edilmesinin yanı sıra, RF'ye ait S-300 füze savunma sistemine sahip güdümlü füze kruvazörü "Moskova"nın Lazkiye açıklarında, Türk kara sularına yakın bölgede konuşlandırılması gibi adımlar, diyalog yoluyla RF ile ilişkilerimizi normalleştirmeyi amaçlayan çabalarla da uyumlu değildir.
Bu durum karşısında 18 Aralık 2015 tarihli güvence tedbirleri paketinin, tüm unsurları itibariyle süratle hayata geçirilmesi temel önceliğimizi teşkil etmektedir.
Trend Haber Ajansı: Türkiye'nin Akdeniz'de askerî gemilerini artırması ve Irak'ta askerî personel sayısını artırmasını yorumlayan bazı uzmanlar, Türkiye'nin Suriye'ye kendi başına müdahil olabileceğini, bu operasyonların sadece havadan değil, karadan ve denizden de desteklenebileceğini ifade etmektedir. Bu tespitler ne kadar gerçekçidir ve krizde en çok göçmen alan ve etkilenen ülke olarak Türkiye'nin direk kendi başına müdahil olmasında engeller nelerdir?
Bakan İsmet Yılmaz: Suriye'deki çatışma ortamı tüm bölge için bir istikrarsızlık kaynağı, ulusal güveliğimize de tehdit haline gelmiştir. Bunda DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin rejimin desteğiyle bu ülkede palazlanmaları ve zemin bulmalarının rolü büyüktür.
Son dönemde, özellikle sınırlarımıza yakın bölgelerde rejim destekli aşırıcı gruplar ve terör unsurlarının müdahil oldukları çatışmaların sınır bölgemizdeki yerleşim birimlerimize olumsuz yansımalarının artmakta olduğu gözlemlenmektedir. Bu kapsamda, ülkemiz, Suriye kaynaklı risk ve tehditlere hazırlık seviyesini üst düzeyde tutmaktadır.
Türkiye, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu'nun aktif bir mensubudur ve Suriye'de sahadaki ihtiyaçlar ve talepler neyi gerektiriyorsa o zeminde hareket etmekte, Koalisyona da her türlü katkıyı yapmaktadır. DEAŞ'la ulusal kaynaklarımızla da etkili şekilde mücadele etmekteyiz. Bu mücadelede kararlılığımız tamdır.
Bununla birlikte, Suriye'de terörle mücadele, ihtilafın siyasi çözümle sona erdirilerek, Suriye halkının hür ve demokratik bir Suriye özleminden beslenen meşru talep ve beklentileri temelinde gerçek bir siyasi geçişle başarılı olabilecektir.
Suriye'de yerlerinden edilmiş kişilerin kendilerini güvende hissedecekleri ve düzenli yardım alabilecekleri bir alan olması şüphesiz ciddi bir ihtiyaca cevap verecektir. Bu konuda uluslararası toplumla birlikte kolektif çaba ve girişimler sürdürülmektedir.
Bu süre zarfında Rusya'nın Suriye'ye müdahalesi olmuştur. Rusya DEAŞ'la mücadele yerine Suriye'de muhalifleri ve sivilleri, özellikle de Bayırbucak Türkmenlerini vurmaya devam etmektedir. Bunları yaparken, yaşlı, kadın, çocuk ayrımı gözetmemektedir. Rusya 30 Eylül'de askerî müdahalelerine başladığı günden beri 5.000'in üzerinde hava harekâtı gerçekleştirmiştir. Bu harekâtların % 90'ından fazlası sistematik bir biçimde muhalifleri hedef almıştır. DEAŞ mevzilerine yaptığı taarruzların bir etkisi olmamaktadır.
Öte yandan, siyasi süreç yeniden canlanmıştır. Bunun Suriye'de uzun süredir aranan çatışmasızlık, şiddetin durması ve siyasi geçişi getireceğini ummaktayız. Bu yoldaki katkılarımız ve çabalarımız sürecektir.
Türkiye, bu zor dönemde Suriye halkının yanında kararlılıkla durmayı sürdürecek, Suriye'nin ulusal birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasını temel hedefleri arasında muhafaza edecektir. Temennimiz, etnik köken, din ve mezhep ayrımı yapılmaksızın tüm Suriye vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerinin eşitlik temelinde anayasal güvence altına alındığı bir Suriye'nin varlığıdır.
Trend Haber Ajansı: ABD Dışişleri Bakanı John KERRY'nin, Türkiye-Suriye sınırının kapatılması yönündeki açıklamalarının sonrasında, Türkiye'nin atacağı adımlar nelerdir? Kapılarını göçmenlere her zaman açık tutan Türkiye'nin sınırları kapatması sonrası göçmen alımını nasıl sağlayacaktır?
Bakan İsmet Yılmaz: KERRY'nin ifadelerine binaen sorulan soru meselenin yanlış anlaşıldığını gösteriyor. Bunun çeviriden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. Söz konusu bölgede sınırın kapatılması, bahse konu sınır hattının Suriye tarafının DEAŞ'tan temizlenmesiyle alakalıdır. ABD ve Türkiye, Kilis-Cerablus hattı boyunca sınırın Suriye tarafındaki DEAŞ mevcudiyetini temizlemek için Uluslararası Koalisyon çatısı altında çeşitli önlemlere ilişkin planlamalar yapmaktadır. Bu çalışmalarımız sürmektedir.
Öte yandan, Türkiye, ihtilaf başladığından beri çatışmadan kaçan Suriyelilere kucak açmıştır. Bu tutumunda bir değişiklik bulunmamaktadır.
Trend Haber Ajansı: Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi AKAR Trend Haber Ajansı'na verdiği röportajda, Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan arasında Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı'nın (TAKM) kurulmasına yönelik çalışmaların yürütüldüğünü ifade etmiştir. Son gelişmeler doğrultusunda TAKM'ın tekrar gündeme geldiği ifade edilmektedir. Bu konuda çalışmalar hangi aşamadadır?
Bakan İsmet Yılmaz: Avrupa ve Akdeniz Jandarmalar ve Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Birliği (FIEP) üyeliğinden elde edilen uluslararası tecrübelerden istifade ile Orta Asya ve Kafkas ülkeleri Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri arasında ikili ve çok yönlü ilişkilerin geliştirilmesi maksadıyla, 2011 yılında uluslararası bir organizasyon kurulması çalışmaları başlatılmıştır.
Aynı tarih, kültür ve dil köklerinden kaynaklanan yakınlaştırıcı etki, bü ülkelerde bulunan askerî statülü kolluk kuvvetleri arasında dayanışmayı sağlayacak bir birliğin teşkil edilmesini mümkün kılmıştır.
Bu kapsamda, Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan arasında, Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilâtı'nın (TAKM) kurulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.
TREND Haber Ajansı Türkiye ve Ortadoğu Masası Yönetmeni Rufiz Hafızoğlu