Cumhurbaşkanı Erdoğan, El-Cezire Arapça televizyonunda katıldığı programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya'nın Suriye'deki hava saldırılarının ılımlı muhalifleri hedef aldığını belirterek, "Sayın Putin ile elbette görüşeceğim. Kendileriyle daha önce Moskova'da yaptığım görüşme çerçevesinde dışişleri bakanlarımızın yaptığı görüşmeleri, bundan sonraki süreci, kendileriyle değerlendireceğim. Bu konuda üzüntülerimi de kendisine ifade edeceğim. Mademki iki dost ülkeyiz, bu konuda attıkları adımı, yaptıklarını tekrar gözden geçirmelerini isteyeceğim" dedi.
Suriye meselesinin samimi ve objektif değerlendirildiğinde lokal bir mesele olarak ele alınamayacağını belirten Erdoğan, bunun artık tüm dünyayı ilgilendiren bir konu durumuna geldiğini vurguladı.
Türkiye'nin Suriye ile 911 kilometre sınırı bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun Türkiye'yi Suriye'den kaçanların sığınabilecekleri adeta tek ülke konumuna getirdiğini söyledi. Erdoğan, şu anda 2 milyon kişinin Irak ve Suriye'den Türkiye'ye sığındığını anımsattı.
"Tabii bütün bu olaylar karşısında işte son gelişmelere baktığımızda özellikle tabii Amerika'nın, Batı'nın yaklaşımını ısrarla bekliyoruz" diyen Erdoğan, Rusya'nın Suriye'de düzenlediği saldırılar neticesinde 65 kişinin öldüğüne dair bilgi aldığını belirtti.
"Rusya, DAEŞ'e karşı yapmadı, rejime karşı olan ılımlı muhalefete yaptı"
Erdoğan şunları kaydetti:
"Kısa bir süre önce, bir hafta filan olmadı, Moskova'daki caminin açılış törenine gitmiştim. O gün Sayın Putin'le uzun uzadıya görüşmelerimiz oldu. Ve aynı gün Sayın Abbas'la da görüşmemiz olmuştu yine Moskova'da. Ve bu uzun uzadıya yapmış olduğumuz görüşmelerde, yani bir üçlü oluşturalım, teklifim buydu benim. Yani Amerika, Rusya, Türkiye olarak üçlü bir çalışma yapalım ve bu konuda dışişleri bakanlarımızı görevlendirelim ve bu süreci artık bir sulhu sükûna kavuşturalım. Ama tabii burada Esed'le bunun yürümesi mümkün değil, Esed'siz bir sürecin olması şart. Tabii Sayın Putin, Esed'in görevden alınmasını ve Esed'siz bir sürece maalesef yaklaşmıyordu. Dedik ki: 'Bakın, 300-350 bin insanı öldürmüş olan bir insanla siz geleceği inşa edemezsiniz. Şu anda tamamıyla adeta yerle bir olmuş bir Suriye var ve bu Suriye'nin yeniden inşası vesairesi, orada halkın iradesinin hâkim olduğu bir Suriye yönetimini gerektiriyor'. Tabii söyledikleri şey şuydu: 'Esad gittiği zaman buraya DAEŞ gelir'. Niye DAEŞ gelsin? DAEŞ'e karşı da gerekirse bütün ortak mücadeleyi verebiliriz, bu bir terör örgütü sonunda. Ama halk DAEŞ'ten çok daha güçlü, bizim bunu görmemiz lazım, eğer demokrasi diyorsak olaya böyle yaklaşmamız lazım. Fakat dünkü olaya baktığımızda Sayın Putin talimatı hemen verdi ve gerekçe gayet kolay, işte söylenen şey, Suriye'nin daveti üzerine Rusya uçaklarını Suriye'ye gönderdi."
"Sivil insanlar öldürüldü"
Aslında söz konusu uçakların yeni gönderilmediğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Daha önce gönderilmişti ve dün yaptıkları operasyonlarla bugün devam eden operasyonlarda 65 kişinin öldüğünün haberini aldık. Nerede? Hama, Humus ve Halep taraflarında. Şimdi bu çok manidardır. Çünkü Rusya DAEŞ'e karşı burada bir mücadele vereceğini bizim Büyükelçiliğimize gönderdiği yazıda ifade ediyor. Ama DAEŞ'e karşı değil tam manasıyla rejime karşı direnen ılımlı muhalefete karşı bunu yaptı ve sivil insanlar öldürüldü, sivil insanların öldürülmesini de görmemezlikten geliyorlar. Şimdi böyle bir tablo var ortada.
Bu tablo karşısında tabii ki Amerika bizlerle beraber bir koalisyon gücü oluşturma noktasında adım atmıştı, bu adımı attık. Kime? DAEŞ'e karşı attık ve DAEŞ'in oradaki hedeflerine bizler gerekli saldırıları da yaptık, bunlar ortada bir vakıa. Ama Rusya, DAEŞ'e karşı yapmadı, tam aksine rejime karşı olan ılımlı muhalefete yaptı."
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yapılan toplantılara bakıldığında Türkiye, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar'ın da DAEŞ'e karşı ortak mücadele düşüncesinde olduğunu görüleceğini kaydeden Erdoğan, "Katar'ın duruşu özellikle ılımlı muhalefet noktasında gerçekten Türkiye-Katar ilişkisi açısından da bu süreçte çok çok isabetli bir duruştu. Ve şu ana kadar zaten bu sürecin bu şekilde başarıyla gelmesi biraz da buradan oldu" diye konuştu.
"2 milyon insana biz bakıyoruz, Rusya bakmıyor"
Rusya'nın saldırısında hayatını kaybeden insanların sayısının artabileceğine dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi:
"Özellikle bu 65 insanın ölümüyle -ki bu rakam belki daha da artacak- uçaklarla yapılan bu saldırılarla ilgili olarak Sayın Putin ile elbette görüşeceğim. Kendileriyle daha önce Moskova'da yaptığım görüşme çerçevesinde dışişleri bakanlarımızın yaptığı görüşmeleri, bundan sonraki süreci, kendileriyle değerlendireceğim. Bu konuda üzüntülerimi de kendisine ifade edeceğim. Madem ki iki dost ülkeyiz, bu konuda attıkları adımı, yaptıklarını tekrar gözden geçirmelerini isteyeceğim. Çünkü bölgede ıstırabı olan, bu derdi çeken biziz. Rusya'nın Suriye'ye bir sınırı yok. Ama benim 911 kilometre sınırım var. Olanlardan da rahatsızım. Şu anda 2 milyon insanı misafir ediyor. Rusya'ya gitmedi bunlar. 2 milyon insana biz bakıyoruz, Rusya bakmıyor. Rusya Suriye'yle niye bu kadar ilgileniyor, bunu anlamak istiyorum.
Sayın Putin'e geçtiğimiz günlerde Moskova'daki görüşmemizde, dışişleri bakanlarımızın görüşmelerinde mutabık kalınan hususları hatırlatacağım. Hep birlikte önümüzdeki süreci değerlendireceğiz."
Suriye'de güvenli bölge oluşturulması konusu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de güvenli bölge oluşturulmasıyla ilgili soru üzerine ABD'nin şu ana kadar buna pek sıcak bakmadığını ancak Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın yaptığı açıklamanın ABD'nin yaklaşımından farklı olduğunu ve terörden arındırılmış bir bölgenin oluşturulmasını desteklediğini belirtti. "Biz bunu daha önce de dile getirmiştik. Derinliği 90 kilometre olacak bir bölgeden söz ediyoruz" diyen Erdoğan, Hollande'ın açıklamasının meseleyi tekrar gündeme getirdiğini söyledi. Erdoğan, "Terörden arındırılmış bölge oluşturulması, sadece Türkiye'deki mülteciler için değil diğer yerlerdeki mülteciler için de önemli. İnanıyorum ki Batılı ülkelerin de işbirliğiyle, elbirliğiyle bu insanların orada inşa edilecek konutlara taşınmalarına imkan sağlamak, onların çadır hayatından kurtulmalarının, gerekli sosyal donatı alanlarının da yer alacağı terörden arındırılmış bölgeye, kendi vatanlarına geri dönebilmelerinin yolunu açacaktır" şeklinde konuştu.
Güvenli bölge konusunda ABD'nin kafa karışıklığı içinde olduğunu ve henüz kararını veremediğini söyleyen Erdoğan şöyle devam etti:
"Örneğin geçenlerde Petraeus'un bir makalesini okudum. Petraeus o makalesinde terörden arındırılmış bölgeden bahsediyor; hatta o daha da ileri gidiyor, orada bir güvenli bölge oluşturmaktan bahsediyor. Tabii ki biz bunu yeni söylemiyoruz aslında. Neredeyse üç yıldır söylediğimiz bir konu. Bu proje, bölgeye ciddi bir rahatlama getirecektir. Ancak dün ve bugün yaşanan gelişmeler, süreci sıkıntıya soktu. Batılı dostlarla telefon diplomasisine devam edeceğim. Hafta sonu Avrupa Birliği'nde olacağım. Strazburg'da, Brüksel'de görüşmelerim olacak. Görüşmelerde AB yetkililerine de tüm bu konuları ayrıntılı olarak aktaracağım. Bunları Obama'ya da anlatacağım. Bu arada Suudi Arabistan'la da görüşmelerimiz olacak. Hakeza Katar Emiri Sayın Temim ile de temaslarımız olacak. Malumunuz, Kasım ayında G20 toplantısına ev sahipliği yapacağız. Suriye konusu, Irak konusu, G20 çerçevesinde de gündeme gelecek önemli hususlar arasında yer alacak."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mülteciler konusunda Avrupa Birliği'nin (AB) üzerine düşeni şu ana kadar yapmadığını belirterek "Bizler, din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm bu insanlara kapımızı açtık. Onlara 'buraya niye geliyorsunuz?' diye sormadık. Onları kabul etmek, bizim insani, İslami ve vicdani görevimiz. Görevimizi yaptık, bundan sonra da yapacağız" diye konuştu.
Mültecilerle ilgili soruyu yanıtlayan Erdoğan, "Avrupa Birliği şu ana kadar üzerine düşeni yapmadı. Akdeniz'de, Ege'de insanlar hayatlarını kaybedince; çocuklar, kadınların da aralarında olduğu bu insanların naaşları sahillere vurunca, artık bazı şeyleri görmeye başladılar diye düşünüyorum" dedi.
Türk Sahil Güvenlik birimlerinin, bu yıl itibarıyla içinde bulunduğumuz bu aya kadar, denizden kurtardığı insan sayısının 60 bini bulduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ben her şeye rağmen, AB'nin bu meselenin farkına varmış olmasını olumlu gelişme olarak görüyorum. Geçenlerde bu konuda Şansölye Merkel ile de bir telefon görüşmemiz oldu; kendisiyle bu konuyu değerlendirdik. Fakat söyledikleri şey tabii yine şu: Tüm Avrupa olarak herhalde 800 bin civarında mülteciyi ağırlamak durumunda kalabileceklerinden söz ediyorlar. Oysa Türkiye olarak biz tek başımıza, halihazırda 2 milyon mülteciyi almış durumdayız, farkımız bu. Yapmış olduğumuz harcamaya bakarsanız, şu ana kadar 7,5 milyar doları aşmış vaziyette. Böyle bir konumdayız.
Bize gelen yardıma baktığınız zaman, yardım 419 milyon dolar. Durum böyle olduğundan dolayıdır ki Birleşmiş Milletler'e, Avrupalı dostlarımıza bu konuda serzenişlerimizi iletmemiz son derece doğal. Temenni ederim ki onlar da bunları değerlendirmeye alıp mültecilerle ilgili adımları atarlar; tren rayları üzerinde insanların ölüme terk edilmesine, insanların denizlerde boğulmasına seyirci kalmazlar."
AB'den Türk vatandaşlarına vizesiz dolaşım hakkı iddiaları
Erdoğan, Times gazetesinde çıkan bir haberde, Türkiye'nin mültecileri kendi topraklarında ağırlama karşılığında AB'den Türk vatandaşları için vizesiz serbest dolaşım hakkı alacağı yönündeki iddialar hatırlatıldığında, "Bu dedikodular gerçeği yansıtmıyor elbette. Tamamen uydurma iddialar. Bizler, din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm bu insanlara kapımızı açtık. Onlara 'buraya niye geliyorsunuz?' diye sormadık. Onları kabul etmek, bizim insani, İslami ve vicdani görevimiz. Görevimizi yaptık, bundan sonra da yapacağız. Biz kapılarımızı hala kapatmıyoruz, geleni yine alıyoruz" ifadelerini kullandı.
Gelenler için tüm sosyal donatı alanlarının güçlendirildiğine değinen Erdoğan, "Eğitimdi, hastaneydi, her türlü hizmeti de sağlıyoruz. Mesela şu anda çocuklara eğitim veriyoruz. Buna büyük önem atfediyoruz. Onları nasıl daha rahat ettirebiliriz, bunun gayreti içerisindeyiz. Bu insanlar sadece kamplardaki çadırlarımızda, konteyner kentlerde yaşamıyorlar. Türkiye'nin dört bir yanında ağırlanıyorlar. İmkânı olanlar kendi imkânlarıyla, maalesef imkânsızlık içerisinde olanlar ise değişik dernek ve vakıfların yardımıyla ülkenin her yanında bulunuyorlar. Türkiye tüm bunları tek başına yapıyor. Kamplarımız noktasında, gelip gören tüm dostların tespiti şudur: 'Dünyada en iyi barınma merkezi bu kamplardır' diyorlar. Bunu başardık ve daha da iyisini yapmaya devam ediyoruz" diye konuştu.
Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
"Bizim o tür bir pazarlığa girme niyetimiz yok. Biz Avrupalılara hep şunu söylüyoruz: Biz gönlümüzü, kapımızı insan oldukları için bu insanlara nasıl açıyorsak, aynı şeyi sizin de yapmanız lazım. Yani Avrupalılar olarak siz de, ölümden kaçan, yaşam mücadelesi veren, yaşama hakkını arayan bu insanlara kapılarınızı açmanız lazım. Çünkü bu insanlar yaşama haklarını korumanın gayreti içerisindeler. Bu çiftte standart nedir? 'Bana gelmesin, Türkiye'ye gitsin, bedelini Türkiye ödesin' Böyle bir anlayış olabilir mi? Türkiye burada elinden geleni yapıyor, yapacak. Bunları Avrupa ülkelerine bakarak, onlardan bir şey umarak da yapmadık.
Avrupa, sadece o yavrunun denizden sahile vuran o cesedini gördükten sonra mı uyandı? O ana kadar bunlar neredeydi? O ana kadar da yine Türkiye'de 1 milyon 700 bine yakın Suriyeli vardı. Burada sorun, Batı'nın yaklaşım tarzının kötü olmasında. Böyle bir yaklaşım tarzı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine de ters. Bunlar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden bahsediyorlar ama uygulamaya gelince de maalesef uygulamıyorlar. Yaşanan olaylarda bunu çok açık, net olarak gördük. Türkiye bu olaylar karşısında nasıl tedbirlerini almışsa, nasıl her türlü tedbiri geliştirdiyse, Batılı ülkeler de aynı şekilde gerekli tedbiri almalı ve yapılması gereken neyse yapmalı. Söyleyeceğim budur. Bizim pazarlık gibi derdimiz yok.
Avrupa Birliği'ne pazarlığa gitmiyorum. Ben normal, rutin ziyaretimi yapacağım. Fakat orada tabii ki Suriye konusu da gündeme gelecektir. Bu konularda da düşüncelerimiz onlara çok açık, net söyleriz."
İsrail'in Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri
İsrail'in Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallerine ilişkin soruyu Erdoğan şöyle yanıtladı:
Her şeyden önce, İsrail'i samimi bulmuyorum. İsrail dürüst değil. Mescid-i Aksa olayında, biliyorsunuz, geçmişte birçok deneyimler yaşandı. İsrail, samimi ve dürüst olmadığı gibi, bu defa çok daha sinsice hareket ediyor. Kudüs, her üç semavi din için de kutsal bir mekan. İsrail'in, kalkıp da Müslümanları oradan tamamen dışlamak, Müslümanların oradaki ibadet haklarını ellerinden almak gibi bir hakkı olamaz.
Mescid-i Aksa ve Kudüs aslında sadece Müslümanların meselesi değildir. Bana göre Hristiyanların da sorunudur. Orayla ilgili Hristiyanların da gerekli adımları atması gerekir diye düşünüyorum. Bu noktada Museviler de maalesef bütün bu yapılan haksızlıklara karşı seyirci kalıyorlar. Şunu çok açık, net söylüyorum: İsrail yönetimi, burada yaptıklarıyla insan hakları noktasında bir suç işlediğini bilmelidir. İsrail, Filistin'e karşı bundan önce işlediği yüzlerce suça, bu son yaptıklarıyla bir başkasını, bir yenisini daha ekliyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kudüs olayı, Mescid-i Aksa olayı tüm İslam dünyasına karşı işlenen bir suçtur" değerlendirmesinde bulunarak, şu ifadeleri kullandı:
"Bu olay sadece bir Filistin meselesi değildir; onun üzerinde bir konudur. Bu hepimizi yaralamaktadır. Onun için de İsrail yönetiminin bunu çok daha farklı bir şekilde değerlendirmesi lazım. Bana göre İsrail yönetimi kesinlikle ciddi manada ateşle oynuyor. Bunun bedeli farklı yerlerde farklı şekilde tecelli eder. Çünkü yapılanların karşısında dayanan insanlar da bir yere kadar buna dayanacaklar, ondan sonra bunun farklı getirisi, farklı götürüsü olur. Bunu iyi düşünmeleri lazım, maalesef bunu düşünmüyorlar.
Ben kısa bir süre önce İsrail Parlamentosundaki bazı Filistinli milletvekilleriyle de görüşmem oldu, onlarla da bu konuları görüştük. Tabii onlar da bu sıkıntıların ne boyutta olduğunu benimle paylaştılar ve bizler de tabii sonuna kadar bu işin arkasında olacağımızı kendilerine söyledik. Ben birçok dünya lideriyle de bunları paylaştım, paylaşmaya devam ediyorum."
Gelişmeler konusunda Suud Kralı Salman bin Abdülaziz ve Ürdün Kralı ile de görüştüğünü anımsatan Erdoğan, "Aynı hassasiyet içerisinde olduklarını gördüm. Zaten özellikle Katar Emiri Sayın Temim kardeşimle yaptığımız bayramın birinci günkü görüşmede de bunu yine bu meseleyi etraflıca ele aldık. Tabii ki elimizden ne geliyorsa sonuna kadar yapacağız ama hatırlarsanız, biz bir Mavi Marmara olayı yaşadık. Mavi Marmara olayında bizim 10 tane kardeşimizi şehit ettiler. Kimler? Uluslararası sularda bunu yaptılar. Daha sonra Sayın Obama'nın da devreye girmesiyle birlikte benim kendilerine üç maddelik bir teklifim oldu. Dedim ki; Bir, özür dileyecekler, iki tazminatı ödeyecekler, üç Filistinlilere uygulanan ambargoyu kaldıracaklar. Tabii 2013'deki bu özür, Sayın Obama'nın da devreye girmesiyle oldu, özür dilediler" dedi.
İsrail'in tazminatı ödemediğine ve Filistin'e ambargoyu kaldırmadığına işaret eden Erdoğan, "Biliyorsunuz ambargo hala devam ediyor. Bu arada Gazze'yi zaman zaman bombalamaya da, devamlı bombalıyorlar. Daha da tehlikelisi ve üzücü olanı, Mısır yönetiminin Gazze'deki tünellere tuzlu su basması. Bu ne yazık ki Gazzelilerin geçim kanallarının, geçim yollarının kapanması demek. Tüm bunlar ciddi bir tehlike. Müslümanın Müslümana karşı ne tür tavır içerisine girdiğini göstermesi bakımından da bu manidar. Tabii İslam dünyasının da bunu çok iyi değerlendirmesi lazım. Ben Filistinli kardeşlerimin tespitini çok yerinde buluyorum: Araplar, özellikle de Arap Ligi ne yazık ki bu noktada üzerine düşen görevi hiçbir zaman yapmamıştır, hala da yapmıyor. Arap Ligi, birkaç ülkeyi bir kenara koyacak olursak, genel itibarıyla Mısır'la aynı tutumu paylaşıyor. Ancak Mısır yönetiminin tutumu adil değildir, adil olmadığını biz bu konuda görüyoruz. Eğer adil olsaydı Gazze'deki kardeşlerini, Filistinli kardeşlerini yalnız bırakmazdı ama neticede yalnız bıraktı" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır'da demokratik seçimlerle göreve gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin darbe ile görevinden uzaklaştırılmasıyla ilgili, "Ben şahsen bu makamda biri olarak, Mursi'ye ve arkadaşlarına karşı yapılan bu adaletsizlik giderilmediği sürece, bir normalleşme süreci olacağına inanmıyorum" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mursi'nin darbe ile görevinden uzaklaştırılmasıyla ilgili, "Ben şahsen bu makamda biri olarak, Mursi'ye ve arkadaşlarına karşı yapılan bu adaletsizlik giderilmediği sürece, bir normalleşme süreci olacağına inanmıyorum" değerlendirmesini yaptı. Şu anda bulunduğu cumhurbaşkanlığı makamının bunu gerektirdiğini belirten Erdoğan, "Çünkü ben demokratik bir ülkenin Cumhurbaşkanıyım, halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanıyım. Demokrasi, darbeyi ve darbeciliği reddeder. Oysa şu anda Mısır'ın başında bir darbeci vardır" dedi.
"Bildiğim Mursi, iddianamelerinde ortaya koydukları Mursi değildir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Üstelik bu darbeci, halkın oylarıyla, yüzde 52 oy alarak seçilmiş olan, kabinesinde de Milli Savunma Bakanı olduğu Mursi'yi devirmiştir. Bunu neyle yapmıştır? Silahla yapmıştır. Sayın Mursi hakkında uydurulan iddianameler, -dışarıdan takip ettiğimiz, gördüğümüz kadarıyla- bizleri ikna etmiyor. Şahsen ben ikna olmuyorum. Çünkü benim tanıdığım, bildiğim Mursi, bunların iddianamelerinde ortaya koydukları Mursi değildir. İşte Katar'la münasebetlerle ilgili olarak da bazı şeyler ileri sürüyorlar. Ama Katarlı dostlarımla öyle bir şey olmadığını, iddiaların uydurma olduğunu söylüyorlar. Şu anda bakın Mısır'da 2 bine yakın tutuklu idama mahkum edilmiş durumda. Batı idama karşı olduğunu söylüyor. Peki, ey Batı, madem idama karşısınız idamı ülkesinde uygulama konumunda olan veya uygulamanın arifesinde olan Mısır'a karşı niye sesiniz çıkmıyor? Bana göre Batı sınıfta kalmıştır ve bu konuyla ilgili Batı üzerine düşeni yapmamıştır, yapmamaktadır."
"ABD de bu konuda sınıfta kalmıştır"
ABD'nin, Mısır'daki darbeyle ilgili tutumunu eleştiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Aynı şekilde çok açık, net söylüyorum, ABD de bu konuda sınıfta kalmıştır. Niye? Çünkü böyle bir adımın atılmasına Amerika müsaade etmemesi gerekirdi, o da bu konuda tavrını koyması lazımdı. Şimdi bizler demokrasiye inanıyorsak, demokrasiyi gerçekten savunuyorsak, bunun gereğini hep birlikte yapmalıyız. Ama ben buraya biraz bir şeyler satacağım diye olayı düşünürsek ve buradan işte satıp dolarlar alacağız diye bunu düşünürsek, o zaman bu dünyada biz adaleti tesis edemeyiz. Bizim derdimiz adaleti nasıl tesis edeceğiz ve o toplumun içindeki barışı nasıl tesis edeceğiz? O insanların iradesinin karşılığını bulduğu siyaseti nasıl getireceğiz? Şimdi sıkıntı burada. Bizim Mısır'ın halkıyla hiçbir sorunumuz yok, Mısır halkı bizim kardeşlerimiz, ama orada yönetim noktasında sıkıntı var. Burada ben zaten arkadaşlarıma söylüyorum, yani alt düzeydeki görüşmelerde filan asla benim söyleyecek bir şeyim yok, ama ben Cumhurbaşkanlığı düzeyinde asla böyle bir normalleşmeye taraftar değilim."
Türkiye'nin terör örgütü PKK'ya yönelik sınır ötesi operasyonları
Erdoğan, Türkiye'nin, terör örgütü PKK'ya yönelik Kuzey Irak'a düzenlediği sınır ötesi operasyonlarla ilgili olarak, "Çok samimi olarak, çok rahat olarak şunu söylüyorum: Bir ülke, kendi topraklarında komşu ülkeyi tehdit eden teröristleri barındırıyorsa, her an bu tür operasyonlarla karşı karşıya kalabilir" şeklinde konuştu.
"Irak merkezi yönetiminin kendi topraklarında barındırdığı bu teröristleri öncelikle kendi ülkesinden çıkarması, oradan onları temizlemesi lazım" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Önce bunun bize cevabını vermeleri lazım. Biz bunu yıllarca kendilerine söyledik. 'Bakın bu teröristler sizin sınırlarınızın içerisinde yaşıyor, bunlara karşı gerekli mücadeleyi verin' dedik. O zaman bize 'Bunları beraber yapalım' diyorlardı, şimdi ne oldu da bunu farklı bir yere çekiyorlar?" dedi.
Erdoğan şöyle devam etti:
"Kuzey Irak yönetiminin kaldı ki, Kuzey Irak'taki yönetim bizim bu yaptıklarımız noktasında öyle pek de rahatsız değil. Çünkü bu gelişmelerden onlar da rahatsız. Çünkü bu teröristler onları da sıkıntıya düşürüyor. Şimdi teröre karşı dünyada hep birlikte mücadele etmeyecek miyiz? Bu benim de sorunum, Irak'ın da sorunu. Biz bu arada Irak'a iyilik yapmış oluyoruz, çünkü böyle bir terör pisliğinden onları kurtarmış oluyoruz.
Bakın DAEŞ geldi, Irak'a geldi, girdi değil mi? Nerede merkezi yönetim? Musul'un durumu ortada, Anbar'ın durumu ortada. Nerede merkezi yönetim?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak yönetiminin,DAEŞ hedeflerini vurmakla ilgili Rusya'dan gelebilecek bir öneriye açık olduğunu bildirmesiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
"Şimdi bakın, önce bir şeyi bilmeniz lazım. Irak olayında tehdit edilen ülke biziz. Nereden tehdit ediliyoruz? Irak'tan. Şimdi Rusya'yla bizim aramızda böyle bir sorun yok. Rusya uluslararası hukuktan yola çıkıyor; 'Eğer herhangi bir ülke bir ülkeyi kendi içindeki gelişmeler sebebiyle davet ederse, o ülke oraya gidebilir' hükmünden hareket ediyor. Peki bizim ABD'nin oluşturduğu koalisyon güçlerine katılmamızın sebebi ne? Sebebi ,sınırlarımızın tehdit altında olması, Suriye sınırımız tehdit altında olması. Irak'ta da aynı durum olabilir. Yarın belki Irak böyle bir merkezi yönetim olarak davette bulunacak, belki Kuzey Irak Yerel Yönetimi buna benzer bir davette bulunabilir. Bunlar uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilecek meselelerdir."
"Biz DAEŞ'i İslam için bir yüz karası olarak görüyoruz"
Türkiye'nin, Beşşar Esed rejimine karşı mevcut tavrını devam ettireceğini belirten Erdoğan şöyle devam etti:
"Şimdi biz oradaki terör örgütlerine yönelik olarak 'Şu iyidir, şu kötüdür' şeklinde bir yaklaşım içinde değiliz. Bizim sadece Özgür Suriye Ordusu ve ılımlı muhalefet dediğimiz gruplarla zaman zaman müşterek çalışmalarımız olmuştur. Bu konuda, Suudi Arabistan'la müşterek çalışmalarımız var, görüşmelerimiz devam ediyor; bundan sonra da yine aynı şekilde olacaktır. Ama burada Esed rejimini kalkıp da bazı yerlerle benzetmeye yönelirsek bu yanlış olur. Esed rejimine karşı bizim tavrımız var, bu tavrımız devam edecektir. Amerika'nın tavrı var, Fransa'nın tavrı var. Bakın en son 'tiran' diye değerlendirdi, ben de Esed'İn devlet terörü estirdiğini söylüyorum, yine öyle değerlendiriyorum. Esed, devlet terörü estirmek suretiyle 300-350 bin vatandaşını, insanını öldürmüş biri. Şimdi biz eğer burada önce durum tespitini doğru yapmazsak, adil yapmazsak neticeye varmamız da mümkün değil.
Biz şimdi doğru olanı söylemeyelim de yani birilerine şirin görünmek için birilerini aldatacak ifadeler mi kullanalım? Yani şimdi mesela Türkiye hakkında uluslararası medyada zaman zaman ciddi tezviratlar yapılıyor, şimdi bunlara da inanlar oluyor. Ama bunu tabii kaynağından kimse öğrenmiyor, sadece o tezvirata bakıyorlar, Türkiye hakkında tezvirattan hareketle hüküm veriyorlar. Örneğin DAEŞ'e bizim yardım ettiğimizi söyleyenler çıktı; oysa böyle bir şey asla söz konusu değil. Tam aksine bizim DAEŞ'le çok ciddi kararlı bir mücadelemiz var. Biz kalkıp da herhangi bir terör örgütüne destek veremeyiz. Biz DAEŞ'i, İslam için bir yüz karası olarak görüyoruz. İslam bir barış dinidir, ama şu anda DAEŞ asla barışla falan alakası yok, kendilerine göre uydurdukları adeta bir dini dayatmaya çalışıyorlar. Bu asla kabul edilemez."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Kasım'da yapılacak seçimlere ilişkin, bir Cumhurbaşkanı olarak, 7 Haziran'da yaşanana benzer bir tablo temenni etmeyeceğini belirterek, "Daha önce 12 yıl başbakanlık yapmış olan biri olarak özellikle tek başına iktidarın ülkemize ne kazandırdığını, koalisyonların ise ne kaybettirdiğini iyi biliyorum. Dolayısıyla, ben vatandaşımdan özellikle hep şunu istiyorum, ülkede tek başına hükümet kurabilecek bir iktidar getirin ki istikrarı sağlasın, böylece Türkiye de tekrar bir zaman kaybıyla karşı karşıya kalmasın" dedi.
El Cezire Arapça televizyonunda katıldığı bir programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'la ilgili bir soruyu yanıtlarken, "Şimdi bir defa şunu çok açık, net söylemek lazım. Bakın, bu söylediğiniz zat sırtını bölücü terör örgütüne dayayarak oy alan bir zattır" diye konuştu.
Bugüne kadar bir demokratik çerçeve içerisinde oy alarak buralara geldiklerini ifade eden Erdoğan, milletin tamamını ayrım yapmadan kucakladıklarını vurguladı. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ama ifade ettiğiniz kişi, ismini anmayı bile kendim için zül addederim, terörden beslenen, dağdaki teröristlerin yönlendirmesiyle konuşan biridir. Bunlar Türkiye'yi bölme gayreti içerisinde olanlardan besleniyorlar. Yaptıkları siyaset demokratik bir siyaset de değildir.
İşte bunlar 6-7-8 Ekim tarihlerinde Kürt vatandaşlarımızı sokağa döktüler, 50 kişi öldü, ölen Kürt, öldüren de Kürt. Ve bunlar diyorlar ki, biz Kürtlerin temsilcisiyiz. Hayır, alakası yok. Bu şekilde hareket eden o şahsa lütfen itibar etmeyiniz. Bu noktada yanlışa düşersiniz, yazık olur. Bakın, 2,5 ayda biz 134 şehit verdik. Tabi bu durum karşısında, gerekli operasyonları sürdürüyoruz ve mücadelemiz sonuna kadar da sürecek."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin tüm vilayetleri dolaşarak, bu vilayetlerde vatandaşın neler çektiğini, silah tehdidi altında olduklarını gördüğünü anlatarak, "Silah tehdidiyle nereye oy vereceklerini belli bölgelerde benim insanıma dayattıklarını biliyorum. Sandığa dahi gidemeyen vatandaşlarım oldu. Muhtarları tehdit ederek, oyları belirli bir yere verdirme yoluna gittiler" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı olarak tüm muhtarlarla bir araya geldiğini hatırlatan Erdoğan, toplantıya geleceğini belirtmiş olan bazı muhtarların gelemediğini ve nedeni sorulduğunda, "Tehdit aldık" dediklerini aktardı. Recep Tayyip Erdoğan, "Bunları yaşadık. O bahsettiğiniz kişiler şu silahların gölgesinden bir çıksalar, o zaman ne kadar oy alacakları da ortaya çıkacaktır" dedi.
Davutoğlu'nun seçim güvenliği konusundaki açıklamaları
Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun seçim güvenliği konusundaki açıklamalarına ilişkin ise Davutoğlu'nun ülkenin Başbakanı olarak seçim güvenliğine yönelik aldıkları ve alacakları tedbirleri açıkladığını, bu tedbirlerin en üst düzeyde alınacağını, böylece seçim güvenliğinde bir sıkıntı yaşanmayacağını ifade ettiğine işaret etti. Erdoğan, "Olması gereken de zaten bu. Yani gerek polisimizle, gerek askerimizle, hatta hatta köy koruyucularıyla gerekli güvenliği sağlamak lazım ki vatandaş güven içerisinde gitsin oyunu rahatlıkla kullanabilsin. Bu onun demokratik hakkıdır" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım seçimlerinin sonucunun ne olacağına ilişkin soruya da şu yanıtı verdi:
"Ben bir partinin genel başkanı değilim, bir Cumhurbaşkanıyım. Ama bir Cumhurbaşkanı olarak, ülkemde 7 Haziran'da yaşanana benzer bir tablo temenni etmem. Daha önce 12 yıl Başbakanlık yapmış olan biri olarak özellikle tek başına iktidarın ülkemize ne kazandırdığını, koalisyonların ise ne kaybettirdiğini iyi biliyorum.
Dolayısıyla, ben vatandaşımdan özellikle hep şunu istiyorum, ülkede tek başına hükümet kurabilecek bir iktidar getirin ki istikrarı sağlasın, böylece Türkiye de tekrar bir zaman kaybıyla karşı karşıya kalmasın. Bunun için de güçlü bir hükümete, Türkiye için de bu adıma ihtiyaç var diye düşünüyorum. Vatandaşlarıma da bu yönde tavsiyede bulunuyorum."
Cumhurbaşkanı olarak bir parti adına seçim kampanyası yaptığı yönündeki iddiaları da değerlendiren Erdoğan, "Ben bunlara sadece gülerim" ifadesini kullandı. Kendisinin seçim kampanyalarına katılmadığını, açılış törenleri yaptığını dile getiren Erdoğan, bir Cumhurbaşkanının açılış törenlerine katılması ve açılış töreni yapmasından daha doğal bir şey olamayacağını belirtti.
Kendisi ile vatandaşları arasına hiç kimsenin giremeyeceğinin altını çizen Erdoğan, "Ben vatandaşımla istediğim yerde istediğim gibi buluşurum. Bu bazen bir açılış töreni olur, bazen bir taziye olur, bazen bir vilayete giderek orada halkla buluşma toplantıları olur. Bunları sürekli yapabilme hakkına yasal olarak zaten sahibim. Bu hakkımı Cumhurbaşkanlığımın ilk yılında kullandığım gibi bundan sonra da kullanırım" şeklinde konuştu.
Erdoğan, parlamento içinden gelen değil halkının yüzde 52 oyunu alarak seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatarak, nasıl halkına giderek onlardan oy isteyip seçildiyse, bundan sonraki süreçte de sürekli halkıyla içiçe olarak bu süreci zinde ve ayakta tutacağını ve yine bu yoluna aynı şekilde devam edeceğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık sistemi hakkındaki bir soruya karşılık bunun kendisinin idari sistem olarak savunduğu bir sistem olduğunu dile getirdi. Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunu dün de savundum, bugün de savunuyorum. Ben bunu savunmaya ta belediye başkanlığımdan itibaren başladım. Kaldı ki Türkiye'de de başka siyasi liderler de bunu savundular. Rahmetli Turgut Özal olsun, Demirel olsun, Sayın merhum Türkeş olsun, tüm bu isimler başkanlık sistemini savundular. Dolayısıyla bu benimle başlamış bir süreç değil zaten. Dünyada da bunun şöyle örneklerine baktığımız zaman tablo ortada, başkanlık sisteminin olduğu yerlerdeki başarı ile koalisyon sürecinin işlediği yerlerdeki başarı aynı değil. Başkanlık sistemlerinin uygulandığı yerlerde başarı oranı daha yüksek."