Yeni Türkiye'yi neler bekliyor?
1 Kasım seçimlerinin ardından Türkiye'yi neler bekliyeceği sorusunu, Trend Haber Ajansı'na özel, HaberTürk Köşeyazarı, uzman gazeteci Özcan Tikit cevapladı.
Türkiye geçtiğimiz bir yılda bir Cumhurbaşkanlığı, bir yerel, ikincisi erken seçim olmak üzere iki de genel seçimi başarıyla gerçekleştirdi. Kabul etmek gerekir ki bir yılda dört seçimi yapmak demokratik hiçbir ülke için kolay değil.
Seçim dönemleri genel olarak siyasi ve ekonomik adımların sekteye uğradığı dönemlerdir. İktidar partileri siyasi faturasının olumsuz olabileceği endişesiyle bu iki hayati alanın yanı sıra dış politikada da cesur adımlar atmaktan kaçınırlar.
Türkiye'deki AK Parti iktidarı için bu sürecin biraz daha zorlu geçtiğini de söylemek gerekir. Zira ülke genelindeki seçimlerin yanı sıra kritik bir iç seçim de yaşadı. Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasının ardından AK Parti tarihinde ilk kez yeni bir genel başkan seçmek gibi normal şartlarında büyük krizlere yol açabilecek bir süreci başarıyla tamamladı.
Şimdi geldiğimiz noktada son bir yılın hem AK Parti'nin hem de Türkiye'nin bu kritik süreçleri ufak türbülanslarla da olsa başarıyla atlattığını söyleyebiliriz. AK Parti'nin ve Türkiye'nin önünde kemiksiz bir dört yıl var artık. AK Parti 317 vekille ülkeyi rahatlıkla tek başına yönetebilecek bir iktidarı elde etti.
Parti'nin öncelikleri muhtemelen ekonomi alanında olacak. 2023 hedeflerine ulaşılması için ekonominin çok daha sağlam bir zemine oturmasına yönelik pek çok dosya raflardan indirilecek. Son 13 yılda 3 bin dolar seviyesinden 10 bin dolara çıkan kişi başı milli gelirin artırılması için ekonominin yeni bir atılıma geçmesi şart. Öte yandan ülke gelirinde yaşanan iyileşmenin toplumun tüm kesimlerine yansıtılması da dört yıl sonraki seçimi için hayati önem taşıyor. 2016 yılında asgari ücretin artırılmasının yanı sıra, hem inşaat sektörünü hem de sanayiyi büyütecek reformların hayata geçirileceğini tahmin ediyorum. Yerli otomobilin üretim sürecine geçilmesi, büyük inşaat projelerinin hızla tamamlanması Türkiye tüm dünya için yeniden çekim merkezi haline getirebilir. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte İstanbul'un yeniden Londra, Paris, New York ve Moskova gibi dünyanın önemli finans ve ekonomi odaklarından biri olarak öne çıkmasına tanık olmamız mümkün görünüyor.
Türkiye'nin ikinci büyük önemli atılımları da demokratikleşme alanında yaşayacağını tahmin ediyorum. Buzdolabında olan Kürt meselesine yönelik Çözüm süreci muhtemelen yeniden formatlanarak çok daha ciddi bir düzeyde ilerleyecektir. Bununla birlikte PKK'nın da yeniden çatışmasızlık sürecine dönmek dışında yapacağı bir şey kalmayacaktır. Kuvvetle muhtemel Çözüm Süreci'nin Abdullah Öcalan'ın yeniden esas muhatap olacağı bir milli sürecin içine girilecek.
Demokratikleşmede asıl sıçramanın yaşanması için Türkiye'nin darbe döneminden kalma yamalı eski Anayasa'nın yerine de artık yenisini koyması gerekecek. AK Parti muhtemelen yeni bir Anayasa için Meclisteki partilerle birlikte çalışmaya devam edecek. Toplumsal uzlaşının sağlanmasını mümkün kılacak yeni Anayasa için TBMM'deki yeni ortam çok daha elverişli gibi görünüyor. AK Parti, HDP, MHP veya CHP'yi ikna ederek yeni Anayasayı Türkiye'ye armağan etme mücadelesinden vazgeçmeyecek.
7 Haziran'daki seçimin önemli tartışma maddelerinden biri olan Başkanlık Sistemi'ne geçiş tartışmaları da muhtemelen yeni Anayasaya geçiş sürecinde ele alınacak. De Fakto Başkanlık sisteminden de juro bir Başkanlık sistemi için toplum için bilgilendirici bir tartışmanın yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Uygun bir modele dönüşmesi halinde siyasetin Başkanlık sistemine geçişte uzlaşabileceğini düşünüyorum.
Dış politika açısından da Türkiye'nin daha aktif olacağı bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz. Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasıyla başlayan süreçte Türkiye henüz kendi kozlarını oynamadı, daha doğrusu son bir yıldaki sancılı süreç nedeniyle oynayamadı. Ancak o dönem artık geride kaldı. Suriye'de Esad'sız bir geçişte uzlaşma sağlanamazsa Türkiye kendi ulusal çıkarlarını korumak için Suriye içinde uygun gördüğü müdahaleyi yapmaktan çekinmeyecek. Güvenli bölge ve bazı bölgelerin uçuşa yasaklanması için ABD'nin yanı sıra Körfez devletleriyle birlikte hareket edebilir. Irak'ta da İran'la rekabetin devam edeceğini söylebiliriz. Öte yandan Azerbaycan gibi stratejik öneme sahip ülkelerle ilişkiler de artmaya devam edecek. Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını bırakmadığı müddetçe Ermenistan'la ilişkiler değişmeyecek. AB ile ilişkilerde muhtemelen ufak da olsa bir canlanma olacak. Kıbrıs meselesinde sürpriz bir çözüm olanağı doğabilir. AB Türkiye'ye vizeyi kolaylaştıracaktır. Mülteci sorunuyla boğuşmaya devam etmek istemiyorsa tabii.
HaberTürk Köşeyazarı, Özcan Tikit - TREND Haber Ajansı