SETA Dış Politika Direktörü Ufuk Ulutaş Lübnan'daki son gelişmelerle ilgili sorulara cevap verdi.
Lübnan'da çöp krizi neden ve nasıl başladı?
Birçok siyasi sorunla uğraşan Lübnan'da halkı sokağa döken kriz, Beyrut'un güneyindeki Naame çöp toplama merkezinin bir alternatif bulunmadan kapatılmasının akabinde başladı. Bu durum Beyrut'ta çöp toplama hizmetlerinin akamete uğramasına ve şehrin çöp yığınlarıyla dolmasına sebep oldu. Birçok sağlık sorununa zemin hazırlayan çöp sorununa dair STK'lar Çevre Bakanlığı nezdinde uyarılarda bulunmuştu. Fakat ülkenin hemen her alanında görülen yönetimsel sorunlar ve yolsuzluklar bu krizin ortaya çıkmadan engellenmesine imkan vermediğinden, çöp krizi ülkenin kriz serisinin bardağı taşıran son damlası oldu. Daha sonra çöp toplama işi için açılan ihaleye de yolsuzluk bulaştırıldığı ve krizi ranta çevirmek isteyen çevrelerin devreye girdiği noktasından hareketle halk ihalelere de karşı çıktı. Başta Beytur olmak üzere sokağa dökülen Lübnan halkı "Kötü kokuyorsunuz" sloganı altında ülkenin yönetimsel krizinden mesul olan sistemi ve siyasetçileri protesto ederken, Arap Baharı'nın meşhur "Halk rejimin yıkılmasını istiyor" sloganını da kullanarak protestolara siyasi bir dil kazandırdı.
Ülkedeki çöp krizinin arka planında ne var?
Toplanmayan çöpler ülkede uzun yıllardır devam eden siyasi krizler ve yönetimsel boşluğa dair rahatsızlığın dışa vurulmasına sebep oldu. Lübnan kökenleri Osmanlı dönemine kadar uzanan bir dini-mezhepsel kota sistemi ile idare edilmekte. Bu sisteme göre ülkedeki kilit pozisyonlarda farklı din ve mezheplerin kotaları var. Örneğin Cumhurbaşkanı Maruni bir Hristiyan, Başbakan Sünni bir Müslüman ve Meclis Başkanı ise Şii bir Müslüman olmak zorunda. Bu kotaların ülkedeki tansiyonu düşürme ve paylaşım üzerinden aidiyeti artırma amacına hizmet ettiği söylense de beraberinde yaygın bir nepotizmi, liyakatsizliği ve ayrımcılığı da getirmektedir.
Ülkedeki bir diğer ayrım Lübnan İç Savaşı yıllarından kalma husumetleri içerisinde barındıran kamplaşmadır. Buna göre ülkede iki tane büyük ana siyasi blok veya ittifak vardır. Suriye yanlısı olan 8 Mart İttifakı 128 sandalyenin 68'ine sahip içerisinde Maruni Hür Vatanseverler Hareketi, Şii Emel ve Hizbullah hareketleri, Dürzi Lübnan Demokratik Partisi gibi grupları barındırmaktadır. Suriye karşıtı olan 14 Mart İttifakı ise 45 sandalayeye sahip olup Sünni Gelecek Hareketi, Maruni Lübnan Güçleri, Ermeni Hınçak Partisi gibi gruplardan oluşmaktadır.
Ayrıca ülkede başta İran ve Suudi Arabistan olmak üzere dış güçlerin de oldukça kuvvetli nüfuzları vardır. İttifakların içerisindeki gruplara doğrudan destek veren bu ülkeler, Lübnan'daki siyasi ayrışmaların sebeplerinden birisi olduğu gibi uzlaşılarda da önemli rol oynamaktadır. Bu açıdan Lübnan'ın özellikle İran-Suudi Arabistan rekabetinin yoğun şekilde yaşandığı bir ülke olduğunu söylemek mümkündür.
Bütün bu yapısal sorunlar ve 5 senelik Suriye krizinin Lübnan içerisindeki mülteciler başta olmak üzere sosyal ve siyasi etkileri Lübnan'da siyasi krizleri, yolsuzluğu ve çatışmayı beraberinde getirmekte ve çöp krizinin örneklediği gibi yönetimsel sorunları günlük hayatın bir parçası yapmaktadır.
Çöp krizi protestolarının siyasi bir gündemi var mıdır? Varsa ne ölçüde başarılı olabilir?
Çöp protestoları siyasi bir platformdan yoksun olarak başlamış ve halk günlük hayatı yaşanmaz kılan çöp sorununa karşı ortak hareket etmiştir. Sistem karşıtı slogan atılmasının en büyük sebebi çöp krizinin de dahil olduğu sorunların daha büyük siyasi yapısal sorunlardan kaynaklandığını düşünmeleridir. Lübnan İç Savaşı'nı bitiren 1989 Taif Antlaşması aslında ülkedeki dini mezhepsel kota sistemini tedrici olarak kaldırma maddesine sahipti. Fakat bu geçtiğimiz zaman zarfında hayata geçirilemedi. Bu süreçte kota sisteminin dezavantajlarıyla yaşayan Lübnan'da demografik denge yurtdışına göçlerle Hristiyanların aleyhine değiştiği gibi Şiilerin güçlenmeye başladığı bir düzlem oluştu. Göstericiler kota sistemini hedef alan sloganlar atsa da Ortadoğu'da Hristiyan bir devlet başkanının olduğu tek ülke olan Lübnan'da özellikle Hristiyanlar mevcut sistemin devam etmesini tercih etmekteler. Diğer taraftan Hizbullah'ın başını çektiği bir bloğun ise, Taif Antlaşması'yla Müslüman-Hristiyan dengesi üzerine kurulan sistemi Sünni, Hristiyan ve Şii olarak üç ayrı ayak üzerinde kurulacak şekilde değiştirmek istediği ifade edilmektedir. Protestocuların çöp krizine çözüm bulma konusunda başarılı olabileceği fakat ülkenin siyasi yapısı üzerindeki etki güçlerinin sınırlı olduğu değerlendirilmektedir. Bu noktada özellikle Hizbullah'ın gösterileri kendi gündemi doğrultusunda yönlendirmek için devreye girdiği ve bazı gösterileri domine ettiği görülmüştür. Çöp gösterileri siyasi hareketler tarafından ele geçirilmediği ve yönetimsel kriz üzerinde yoğunlaştıkları ölçüde başarılı olacaktır.
Çöp krizinin yanında Lübnan'da uzun süredir cumhurbaşkanı da seçilemiyor. Bunun nedenleri nelerdir?
Lübnan'da Mayıs 2014'ten beri cumhurbaşkanı seçilememektedir. Yaklaşık 16 aydır cumhurbaşkansız olarak yönetilen ülkede hükümet cumhurbaşkanının yürütme gücünü devralmış ve 24 koltuklu kabinedeki her bakan fırsattan istifade kendilerine yeni siyasi alanlar açtığı gibi sistemin tıkanmasına da sebep olmuştur. Bu süreçte parlamento kendi görev süresini iki defa uzatmış bu da doğal olarak meşruiyet tartışmalarını beraberinde getirmiştir. 8 Mart'ın adayı olan Mişel Avn ve 14 Mart'ın adayı olan Samir Jaja en güçlü iki adaydır. Maruni olan iki adaydan hangisinin seçileceği konusunda uzlaşma sağlanamadığından başta Hizbullah olmak üzere 8 Mart İttifakı oturumlara katılmayarak oylamanın yapılmasına engel olmuştur. Her iki grup da kendi adaylarının temsil gücünün daha yüksek olduğunu savunmaktadır. 2009 seçimlerinin oluşturduğu tablonun Hristiyanlar açısından temsil sorununa sahip olduğu ve halihazırda meşruiyet sorunu olan parlamentonun cumhurbaşkanını seçmesinin de bu sorunu artıracağı iddia edilmektedir. Yine seçim sisteminden dolayı Hristiyan cumhurbaşkanının seçilmesinde Müslüman partilerin etkin olduğu da sisteme yapılan eleştiriler arasındadır. 128 sandalyeli mecliste cumhurbaşkanının seçilebilmesi için üçte ikilik oy oranına (86) sahip olması gerekmektedir, bu da mevcut siyasi denklemde uzlaşıyı zorunlu kılmaktadır.
Bölgesel aktörler Lübnan'daki krize karşı nasıl pozisyon alıyorlar?
Şimdiye kadar bölgesel aktörler Lübnan'daki krizin çözülmesi için kayda değer bir çaba göstermemiştir. Lübnan'ın Suriye krizinin gölgesinde kaldığını söylemek mümkündür. Ülkede tarihi bir nüfuzu olan Fransa'nın İran nezdindeki girişimleri sonuçsuz kalmış, İran'dan "yardıma hazırız" açıklamalarına rağmen somut bir girişim olmamıştır. Bu noktada İran ve Suriye'nin en büyük önceliği Suriye'de krizin devam ettiği ve Hizbullah'ın Suriye'ye büyük çaplı müdahil olduğu bir zamanda seçilecek cumhurbaşkanının Suriye ve Hizbullah'la ilişkisinin iyi olmasıdır. Suudi Arabistan ise Yemen'e yoğunlaşmasından dolayı Suriye'yi bile ikinci plana atmış, Lübnan'da Saad Hariri üzerinden etkisini göstermeye çalışsa da Hariri'nin ülkede azalma eğilimindeki gücü sebebiyle şimdilik arka planda kalmıştır. Ülkedeki son cumhurbaşkanlığı krizi 18 aylık aradan sonra 2008'de Doha Antlaşması'yla çözülmüştü. Mevcut krizin çözülmesinde de bölgesel aktörlerin müdahalesi hayati rol oynayacaktır.
Ufuk Ulutaş
SETA Ankara Dış Politika Direktörü