...

Ritüel ve Spiritüel İslam!

Dünya Materials 14 Ekim 2015 17:06 (UTC +04:00)
Ritüel ve Spiritüel İslam!
Ritüel ve Spiritüel İslam!

Trend takip edin

Metin Boşnak- Gazetesiz yazarı

İslam medeniyeti en az iki asırdır kaybettiği bir nizamı el yordamıyla aramaktadır. Mağlup medeniyetin mağlup çocukları olarak verilen mücadelede iki türlü tepkisel bakış ortaya çıkar. Ya medeniyetin temeli sayılan değerlere ve gelişmenin aslında sadece oradan yükseldiği inancına dönük olarak çekirdeğe dönüş vardır--ki Selefçiliğe ya da Püritenliğe dönüşebilir. Ya da mağlup medeniyetin bizzat kendisi sorguya tabi tutulur-ki reddiyecilik ve Mutezili bir anlayışa dönüşebilir--ve bizzat kendini mağlup eden galip gücün düsturlarını içselleştirmeye başlar. Batı'ya yenik düşen ve paramparça olan İslam medeniyetinin Batılılaşma hareketlerine duçar olması ile Sırp katliamını yakinen bilmesine rağmen, Sırplaşmak için vaftiz dahi olan Boşnak asıllı yönetmen Emir Kusturica aynı zincirin farklı tezahürleridir. Lâm Elif'ten ayrılır artık; ya da lâm Elif'i sadece "Lâ" demek için tutar.

Bu durum başka kültürlerde de yaşandı. Batı Karanlık Çağlara tepki olarak daha geriye gidip Antikitenin nazarı ve mikyaslarıyla kültürünü yeniden yorumladı. Aslında yapılan Batı'nın bir kültür ayağını diğerine uygun haline getirmek oldu. Eski Yunan ve Roma'ya ait, iktidar boyutu haricinde, ne varsa hemen hepsini lanetleyen bir yeni Hıristiyan Batı kavramı gelmişti; pagan Batı ise "şerden" ibaretti artık. Ancak o da Roma'nın gücüne eklemlenerek kendi güç alanını oluşturdu. Ortaçağ sonlarında, Kilise sultasını kırmak için, Ortaçağ'a ait ne varsa her şey "şer" olarak yorumlandı. Batı Ortaçağ'ı İslam medeniyetinin en parlak çağlarıydı. Rönesans ve akabinde Protestanlığın çıkması, Eski Yunan değerlerinin yaklaşımlarıyla Hıristiyanlığı yeniden yorumlanması sonucunda oldu.

İslam medeniyeti ise kendinde önceki değerleri putlar ve putlaşanlar haricinde mevcut değerleri değer saymaya devam etti. Yani "Hak geldi, batıl zail oldu!" derken, Batıllaşan unsurları hak kalanlardan ayırmak esası vardı. Mesela, Hıristiyanlık kütüphane ve camileri yakmak ya da yıkmak mantığına göre giderken, İslamlık kitapları ve diğer dinlerin tapınaklarını ihya etti. Eskiden kalanları yok etmek yerine kendine göre, ama kendini esas alarak değerlendirmek mantığı vardı. Değerin kendisini değerden sayarak, ancak kendi değerlerini mikyas olarak kullanarak varlığını ortaya koydu. Yani İslam medeniyetin antitez medeniyeti olarak değil, kendince ve yekpare bir "tez" olarak çıkmışken, Ortaçağ sonrasında Batı Hıristiyanlığı kendini tamamen İslam medeniyetine antitezler üreterek kimlik oluşturdu.

Öte yandan, İslam'ın medeniyet olmaktan çıkıp "İslamcılık" olarak varlığına devam etmesi aslında İslam'ı bir antitez olarak konumlandırırken, kendi tezleriyle konuşmak yerine Batı'nın tezlerine cevap vermek tarzında, aslında "antitez" olmaya itti. Batı'ya verilen cevaplar ister müdafaa, ister tenkit tarzında olsun, İslam'ı antitez konumundan çıkarmak yerine aslında ana tez olarak Batı'yı alan ve İslam medeniyetini kendi vakar, vukuf, cesaret ve adalet anlayışından uzak kıldı. Gazali'nin Tehafüt'ü ile Namık Kemal'in Renan Müdafaası arasındaki tavır farkı Gazali'nin -kimi zaman tartışmalı olsa da-meydan okuması ile Namık Kemal'in cevap yetiştirmeye yönelik tavrı, kendine güvenen tezle, zımnen tezi esas alan, ama kendine onun içinde yer açmaya çalışan antitez arasındaki farktan ibarettir.

İki'lemin birinci aşamasında inancın ve sadece ritüele dayalı faziletin var olduğu anlayışı vardır. Hayattan ve tarihten kopmuş bir algı içinde "altın çağ" ve "paslı demir çağ" arasında duygusal gelgitler yaşandı. İkinci aşamasında ise, aranan zaten sadece altındır. Altın için medeniyet algısı zaten gerekmediğinden, teknoloji ve teknolojinin getirdiği hem rahatlatma hem de yok etme gücüne erişmek yeterli olmaktadır.

Medeniyet algısı bu aşamada değişime uğrar, galibiyet ve başarıyla gelen zafer kendi başına erdemi temsil etmeye başlar: birileri başarılı olduysa, erdem nedeniyle olmuştur. Yani artık erdem, ne pahasına olduğu belli olmayan bir başarıya tahvil edilmiştir. Münferit insan ya da gruplar için erdem münferit insan ya da gruplar için tüketebilme gücünden ibaret bir hal alır. Bu da başka birey ya da grupları tüketebilmek yetkisini ve meşruiyetini iç dinamiklerin meşrulaştırdığı bir çevrim içi ahlak algısıyla olur. Başarının arkasına sadece Allah'ın inayetini koymak kadar, başarısızlık arkasına sadece Allah'ın gazabını koymak da abes durumlardır. Ancak teknoloji ve ekonomik güç üretimindeki başarı, ahlaki bir başarının timsali olarak devreye girer ve başarı kendi "amentü"sünü teşekkül ettirir.

Mağlup medeniyet, mağlubiyetinin çekirdek değerlerini "mutlak mükemmeli" temsil ettiği inancıyla koruyarak, ama galip medeniyetin erdemlerini erdemden soyutlanmış sayarak, erdem namına ne varsa sadece kendinden, kendi medeniyetiyle olduğu inancıyla hareket eder ve haldeki mağlubiyetleri unutmak için günah keçileri oluşturur. Mazinin altın çağı ile halin paslı metali arasında bocalarken, altın çağın materyalleştirdiği değer sistemini çekirdek değerlere rağmen esas almaya başlar. Altın çağın peşinde değerler altınlaşmıştır artık.

Öte yandan, galip medeniyete öykünmelerinde "kraldan çok kralcı" tavırla yüceltme eğilimleri belirir. Galip medeniyete karşı direnme gücünü oluşturan kutsalları artık mağlup medeniyetin değerlerini meşrulaştırmak için kullanmaya başlar. Meşrulaştırmanın temelinde aslında ekseni çoktan kaymış bir tüketim evreni varken, tüketmenin kendisini yeni "amentü" birimleri arasına alarak, amentünün bilinçaltında verdiği rahatsızlıkları izale etmek ve onu tüketim amentüsüyle içselleştirmek ve "amenna" haline getirmek iştiyakı yatar.

Ritüeller toplum nizamına yönelik olarak olgunlaşmayı hedefleyen bireysel mükellefiyetlerdir; Allah'ı ilzam eden ritüel olmaz. Ritüelin ifası ritüel ifasından ibarettir; ritüelin hedeflediği değer sistemini ve toplumsal, ticari, siyasi nizam ve medeniyet algısını mutlaka gerçekleştirmişlik anlamına gelmez. Yay ancak ok için vardır. Sadak ancak ikisinin varlığını düzenlemek ve muhafaza etmek için vardır. Füzenin yörüngeye oturması için ihtiyaç duyduğu ateşleme sisteminin başarısız olması neyse, bireysel ama diğerkâm olmayan toplumsal nizam ve bütüncül medeniyet algısı olmayan ritüelin anlamı da odur: ya yarı yolda tükenir ya da füzenin eksenini değiştirir.

Üçüncü tavırda beliren ise, mağlup medeniyetin mensupları, galip olanların düsturlarını alarak mağlup medeniyeti diriltme gayretine düşerler. Düşmanın silahıyla yapılan "cihat" aslında düşman kimse onun zaferidir. Çünkü o "düşman" size çaktırmadan kendini, taktiklerini, değerlerini ve amaçlarını size içselleştirtmiştir. Müslüman'ın "amentü"sü ahret algısını temel aldığı için, başka konularda iştiyakla yenilik arayanların, "tecdit" ve "müceddit" arayışlarında, arada bir de olsa "amentü"yü esas aldıktan sonra "amenna ve saddakna" demeleri daha bir anlamlı olacaktır.

Son Haberler

Son Haberler