...

Bakan Gönül : '' Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarında devam eden durumun değiştirilmesinin zamanı gelmiştir (özel haber)

Karabağ Materials 13 Ağustos 2015 13:35 (UTC +04:00)
Bakan Gönül : '' Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarında devam eden durumun değiştirilmesinin zamanı gelmiştir (özel haber)
Bakan Gönül : '' Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarında devam eden durumun değiştirilmesinin zamanı gelmiştir (özel haber)

Trend takip edin

Milli Savunma Bakanı Trend haber ajansının sorularını yanıtladı

Trend Haber Ajansı'ndan Rufiz Hafızoğlu'na konuşan Gönül, ''Yukarı Karabağ ve Ermeni işgali altındaki diğer Azerbaycan topraklarında devam eden bu durumun değiştirilmesinin zamanı gelmiştir'' dedi.

Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin hangi ilkeler üstün tutulmalıdır? Sorunun çözümüne yönelik sürecin uzamasının başlıca sebepleri nelerdir?

Soğuk Savaş sonrasında dünya gündemini en çok meşgul eden sorunlardan birisi de kısaca ve yaygın ismiyle "Karabağ sorunu" olarak ifade edilen Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorunu olmuştur.

Türkiye'nin Orta Asya'ya açılan kapısının Azerbaycan, Azerbaycan'ın da batıya açılan kapısının Türkiye olması yüzyıllardır dost ve kardeş olan ülkelerimizi birbirine daha da yaklaştırmıştır. Bu da Yukarı Karabağ sorununun Azerbaycan kadar Türkiye'nin de sorunu olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu kapsamda Yukarı Karabağ konusu en önemli dış politika gündem maddelerimiz arasında yer almış ve halen de almaya devam etmektedir. Ülkemizin Yukarı Karabağ İhtilafı konusunda Azerbaycan'a olan desteği tamdır.Bu durumun bir sonucu olarak, Yukarı Karabağ ihtilafı konusundaki gelişmeleri her zaman yakından takip ediyor, ihtilafın çözüme kavuşturulması amacıyla üyeleri arasında bulunduğumuz AGİT Minsk Grubu çerçevesinde sürdürülmekte olan çabalara aktif bir şekilde katkı sağlamaya çalışıyoruz.

Minsk Grubu'na ilaveten diğer çok taraflı platformlarda ve üçüncü ülkelerle temaslarımızda da Yukarı Karabağ konusunu gündeme getirmekteyiz. Ancak, Minsk Grubu'nun, 20 yılı aşkın bir süreden bu yana Yukarı Karabağ sorununun çözülmesi yönünde kaydadeğer bir gelişme katedemediği bir vakıadır.

Minsk Grubu'nun bir bütün olarak aktif hale gelmesi ve tüm üye ülkelerin süreci sahiplenerek Eş-Başkanların çözüme yönelik çabalarını aktif bir şekilde desteklemeleri yönündeki girişim ve gayretlerimizi sürdürmekteyiz.

Son dönemde sınırda yaşanan çatışmaların da, Güney Kafkasya'da kalkınma, barış, istikrar ve iş birliğinin önünde en büyük engeli teşkil eden Yukarı Karabağ sorununa acil çözüm bulunması gereğini bir kez daha ortaya koyduğunu düşünüyoruz.

DEĞİŞMESİNİN ZAMANI GELMİŞTİR

Yukarı Karabağ ve Ermeni işgali altındaki diğer Azerbaycan topraklarında devam eden bu durumun, uluslararası hukuku, adaleti, barışı, istikrarı ve işbirliğini hâkim kılacak şekilde değiştirilmesinin zamanı gelmiştir. Bunun yolu da bu soruna Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü, egemenliği ve uluslararası tanınmış sınırları ilkeleri temelinde barışçıl bir çözüm bulunmasından geçmektedir. Türkiye, Azerbaycan'ın bu haklı davasını her platformda desteklemeye ve gündemde tutmaya devam edecektir.

Türk dili konuşan ülkeler arasındaki ilişkileri değerlendiriniz. Söz konusu ilişkilerin geliştirilmesine yönelik neler yapılabilir?

Türk dilli devletlerarası ilişkilerde, SSCB'nin dağılmasından bu yana kaydadeğer gelişmeler kaydetmiştir.

Öte yandan, söz konusu ilişkilerin ilerletilmesinde tarih, coğrafya ve siyasi konjonktürden kaynaklanan yapısal zorluklar mevcudiyetini korumaktadır. Su kaynaklarının yönetimi, sınır ihtilafları ve etnik meseleler bölge ülkeleri arasında etkin bir iş birliğine gidilmesini zorlaştırmaktadır. Her halükarda, ortak dil, tarih ve kültürel değerler temelinde iş birliğinin derinleştirilmesine yönelik çalışmalar her alanda sürdürülmektedir.

TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELERDE İŞBİRLİĞİ ÖNEMLİ

Türk dili konuşan ülkelerle ikili düzeydeki iş birliğinin çok taraflı düzeye taşınması amacıyla 2010 yılında Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan tarafından kurulan "Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyi", Türk dilli devletler arasındaki ilişkiler bakımından büyük önem arz etmektedir.

Sekretaryası İstanbul'da bulunan Türk Konseyi'nin öncelikli hedefi; Türk dünyasında karşılıklı güven ortamının pekiştirilmesi, siyasi dayanışmanın güçlendirilmesi, ekonomik ve teknik iş birliği imkânlarına ivme kazandırılması, beşeri ilişkilerin sağlıklı yapılara kavuşturulması ve Türk dünyasının tarihi ve kültürel birikimlerinin en geniş şekilde kayıt altına alınmasını sağlamaktır. Konsey'in Beşinci Zirve Toplantısı, "İletişim ve Medya Teknolojileri" temasıyla Eylül 2015 ayında Kazakistan'da yapılacaktır.

Türk Konseyi bünyesinde kurulan Türk Akademisi (Astana) ve Türk Kültür Mirası Vakfı'nın (Bakü) ortak tarih kitabı ve kazı çalışmaları gibi önemli projelerin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

Tarafsızlık statüsü çerçevesinde Türkmenistan, Konsey'e üye olmamakta ancak başta Zirve toplantıları olmak üzere belirli faaliyetlere katılmaktadır. Özbekistan ise mevcut aşamada Konsey ile ilişki tesis etmekten kaçınmaktadır.

Türk dili konuşan ülkelerin Parlamentoları arasındaki tarih, kültür ve dil birliği temel alınarak, ulusal mevzuatları yakınlaştırmayı ve diğer parlamentolar arası faaliyetler konusunda iş birliğini güçlendirmeyi amaçlayan Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) çerçevesinde Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan arasında kurumsal ilişkiler sürdürülmektedir. TÜRKPA, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi'ni (Türk Konseyi) parlamenter boyutta tamamlayıcı bir nitelik arz etmektedir.

TÜRKPA, parlamentolar arasındaki ikili düzeyde mevcut iş birliğini çok taraflı zemine taşıyarak, iş birliği imkânlarını artırma ve derinleştirme imkanı sunmaktadır.

Türk dünyasının UNESCO'su olan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), 1993 yılında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanları tarafından imzalanan anlaşmayla kurulmuştur. Bilahare Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu'na bağlı Tataristan, Başkurt Federe Türkiye Cumhuriyeti, Altay, Saha, Tıva ve Hakas Cumhuriyeti ile birlikte Moldova'ya bağlı Gagavuz Yeri, TÜRKSOY'a gözlemci üye olarak katılmışlardır.

Bölge ülkeleri arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bölge ülkelerinin ekonomik potansiyelleri dikkate alındığında bölgesel ticaretin hacminin çok düşük bir seviyede kaldığı görülmektedir. Dolayısıyla söz konusu ülkeler arasındaki ilişkilerin öncelikle bu alanda geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Artan ekonomik ve ticari iş birliğinin siyasi yakınlaşmayı da beraberinde getireceği ve sorunların çözümüne katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.

Ülkemiz, bağımsızlıklarından bu yana anılan ülkelerin yanında olmuş, bağımsızlık ve istikrarın pekiştirilmesi, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve bölge ülkeleri arasında iş birliğinin sağlanması hususlarında her türlü gayreti sarf etmiştir.

Azerbaycan ile Türkiye arasındaki savunma sanayi ilişkilerini değerlendiriniz. Söz konusu ilişkilerin daha da ileri bir seviyeye ilerletilmesine yönelik olarak hangi ortak projeler hayata geçirilebilir?

Tarihten gelen dostluk bağları çerçevesinde; Türkiye ile Azerbaycan arasında siyasi ve ekonomik alanda gelişen iş birliği faaliyetlerine paralel olarak, savunma sanayi alanında da iş birliğinin geliştirilmesine büyük önem atfediyoruz. Türkiye, kendi savunma stratejisini geliştirirken sadece kendi ihtiyaçlarını değil, kardeş Azerbaycan'ın ihtiyaçlarını da dikkate almıştır. Bu kapsamda; Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin ortak ihtiyaçlarının müşterek tedariki dâhil her türlü iş birliğine gidilmesini öneriyoruz.

Azerbaycan'ı bölgedeki en önemli stratejik ortağımız olarak görmekteyiz. Bu kapsamda; son yıllarda ileri teknoloji özgün tasarım askerî savunma sistemleri üretmeye başlayan Türkiye ile dost ve kardeş Azerbaycan arasında, diğer alanlarda olduğu gibi savunma sanayi alanında da hem devlet düzeyinde hem de teknik düzeyde yakın bir iş birliği mevcuttur. Bununla birlikte, savunma sanayi alanında iki ülke savunma sanayi firmalarının, mevcut savunma kapasitelerinin artırılmasına yönelik olarak ihtiyaçların tedariki ve ortak üretim potansiyellerinin geliştirilmesi konusunda kat edecekleri epeyce bir yol olduğunu düşünüyorum.

Türkiye olarak, savunma sanayi alanında kurmaya çalıştığımız bu ilişkiyi sıradan bir ithalat-ihracat denkleminde değerlendirmememiz gerekir. Bu alanda stratejik bir iş birliğini gerçek anlamıyla tesis etmek, teknoloji transferine tamamen açık, üretim yeteneklerinin tümüyle paylaşıldığı bir modelin iki ülke arasında hayata geçirilmesi ile gerçekleşebilir. Bu hedef doğrultusunda ülkelerimiz arasında ortak ihtiyaçları tanımlayarak Taktik Saha Muhabere Sistemi (TASMUS) Projesi, Hava Kuvvetleri Komuta Kontrol Sistemi, Elektronik Harp Sistemi ve zırhlı araçlar gibi belirli projelere yoğunlaşıp, ürün geliştirme veya tedariki yoluna gitmeyi hedeflemeliyiz.

Azerbaycan ve Türkiye'nin, savunma sanayi ilişkilerini daha ileri bir seviyeye taşıması amacıyla geniş bir spektrumda projeler hayata geçirilebilir. Tersane ve gemi bakım-onarım alanından insansız hava araçlarına; bakım onarım kabiliyetlerinden optik/elektro-optik malzemelere kadar çok geniş bir alanda iş birliği imkânının bulunduğu kanaatindeyim.

Suriye ve Irak'ta her geçen gün güçlenmeye devam eden DEAŞ Türkiye sınırında tehlike oluşturabilir mi? DEAŞ terörünün sona erdirilmesine yönelik olarak sadece askerî operasyonlar yeterli midir?

Toplam 1295 km'lik bir sınırı paylaştığımız Suriye ve Irak'ta, başta DEAŞ olmak üzere radikal terör örgütlerinin yerleşmeleri ve melce bulmaları tabiatıyla ülkemizin ulusal güvenliğine yönelik açık ve doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. DEAŞ Türkiye tarafından bir terör örgütü olarak nitelendirilmektedir.

Bu tehdidin bertaraf edilmesi amacıyla tarafımızdan gereken tedbirler alınmakta ve bu doğrultuda hedef birliği içinde olduğumuz ülkelerle iş birliği yapılmaktadır. Bu çerçevede, ülkemiz uluslararası koalisyonun faaliyetlerini de desteklemekte ve katkılarda bulunmaktadır.

Uluslararası kamuoyu, DEAŞ terör örgütüyle mücadele konusunda kararlı bir dayanışma sergilemektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) bu kararlılığını 2170 ve 2178 sayılı Kararlarıyla ortaya koymuştur. DEAŞ'la mücadele adına ABD önderliğinde oluşturulan koalisyona dünyanın değişik coğrafyalarından hâlihazırda 60'tan fazla ülke ve uluslararası örgüt iştirak etmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 02 Ekim 2014 tarihinde onayladığı tezkere ile, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıların bertaraf edilmesi de dâhil olmak üzere, Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili biçimde korumak üzere hükümetimize gerekli hukuki yetkiyi vermiştir. DEAŞ tehdidi ile etkili bir şekilde mücadelenin, ülkemizin güvenliği için öncelikli bir görev olduğunu değerlendiriyoruz.

Öte yandan, DEAŞ'ın ortaya çıkması ve güçlenerek bugünkü duruma gelmesi, Suriye'de süregiden istikrarsızlığın ve rejimin başta verdiği desteğin bir sonucudur. DEAŞ'ı ortaya çıkaran ve güçlenmesine yardımcı olan koşullar ortadan kaldırılmadıkça DEAŞ'ın bertaraf edilmesi de mümkün olamaz. Dolayısıyla DEAŞ'la mücadelede Suriye'ye istikrar ve güvenliğin yeniden getirilmesi de önem taşımaktadır. Bu da ancak halkın meşru talepleri doğrultusunda, Cenevre Bildirisi temelinde gerçek bir siyasi dönüşümle sağlanabilir.

Dolayısıyla Suriye'ye istikrar getirecek bir siyasi dönüşüme yönelik müzakerelere girmesi için rejimin üzerinde gereken baskıyı hissetmesi önemlidir. Ancak bu şekilde Suriye'de istikrarın yeniden tesisine imkân sağlayacak bir sürecin önünün açılması ve DEAŞ'ın tam anlamıyla bertaraf edilmesi mümkün olabilir. Bu düşüncemiz tüm dost ve müttefik ülkelerle paylaşılmakta, uluslararası toplumun Suriye'deki çatışma ortamının sona erdirilmesi yolunda gerekli adımları atması yolunda çağrılarımız sürmektedir.

Bunun yanı sıra adli süreçler, istihbarat paylaşımı ve polis iş birliği de terörle mücadelede büyük önem taşımaktadır. Irak'ta görüldüğü üzere, terörle mücadelede elde edilen kazanımlar doğru, kapsayıcı ve adil politikalar ile desteklenmedikçe bu kazanımların etkili olması zordur.

Etiketler:
Son Haberler

Son Haberler